Perşembe, Temmuz 17, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 54

Kurkaev / Türkiye

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

KURKAEV/Türkiye Davası
Başvuru No: 10424/05
Strazburg
19 Ekim 2010

İKİNCİ DAİRE

USUL

Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan 10424/05 no’lu davanın nedeni, Ruslan Kurkaev isimli Rus vatandaşının (“başvuran”), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, 21 Mart 2005 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme’nin (“AİHS”) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.

Başvuran, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (“AİHM”) önünde, İstanbul Barosu avukatlarından H. K. Elban tarafından temsil edilmiştir.

OLAYLAR

  1. DAVANIN KOŞULLARI

Başvuran 1983 doğumludur ve İstanbul’da ikamet etmektedir.

Taraflarca anlatıldığı şekliyle dava olayları şu şekilde özetlenebilir:

Çeçenistan’ın Grozni şehrinde yaşamakta olan başvuran, yaşadığı ölüm korkusu nedeniyle Ağustos 2000’de Azerbaycan’a gitmiş, buradan 4 Eylül 2000 tarihinde uçakla İstanbul’a geçmiştir.

Başvuran, 23 Haziran 2004 tarihinde, İstanbul’da gerçekleştirilen NATO zirvesi için alınan güvenlik tedbirleri kapsamında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde görevli polis memurları tarafından başka kişilerle birlikte gözaltına alınmıştır.

Başvuran, 25 Haziran 2004 tarihinde, sınır dışı edilmek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’ne götürülmüştür. 29 Haziran 2004 tarihinde, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, 2004 NATO zirvesiyle bağlantılı olarak gözaltına alınan başvuran ve diğer kişiler hakkında ceza kovuşturması başlatılması için yeterli delil bulunmaması nedeniyle takipsizlik kararı vermiştir.

5683 No.lu Kanun’un 23. maddesi uyarınca, başvuran, sınır dışı işlemleri sonlanıncaya kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’nde tutulmaya devam etmiştir.

25 Eylül 2004 tarihinde başvuran serbest bırakılmıştır. Başvuran, o tarihten itibaren geçici ikamet izni alarak İstanbul’da yaşamaya devam etmiştir.

  1. TUTUKLULUK KOŞULLARI
  1. Başvuranın ifadesi

Başvuran, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’nde, hiç penceresi olmayan, dolayısıyla da günışığı almayan çok kalabalık bir odada doksan bir gün boyunca tutulduğunu iddia etmiştir. Başvuran, sayıları 100 ila 200 arasında değişen sığınmacılar için odada otuz sekiz yatak bulunduğunu ileri sürmüştür. Sığınmacı sayısının çok fazla olması nedeniyle, başvuran, birçok kez çarşafsız ve battaniyesiz bir şekilde yerde yatmak zorunda bırakılmıştır. Yabancılar Şubesi’nde tutulduğu süre boyunca başvuranın açık havaya çıkmasına izin verilmemiştir. Başvuran, hijyen koşullarının çok kötü olduğunu ve en az yüz sığınmacıya hizmet veren üç tuvalet ve iki duşun bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvuran, yemeğin yeterli olmadığını, her gün aynı yemeğin çıktığını belirtmiştir. Başvuran, iddialarını desteklemek üzere, tesisin krokisini sunmuş ve Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporlarına atıfta bulunmuştur (CPT/Inf (2002)8, 24 Nisan 2002; CPT/Inf (2000)17, 7 Aralık 2000).

  1. Hükümet’in ifadesi

Hükümet, başvuranın İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’nin erkekler bölümünde tutulduğunu ve bu bölümün 220 m2 büyüklüğünde olduğunu belirtmiştir. Söz konusu kısımda, üç tuvalet, iki duş, 20 ranza, bir televizyon, iki telefon, iki klima ve bir kafeterya bulunmaktadır. Hükümet’e göre, odaların tamamı yeterli ışık ve hava almaktadır. Odalar günde iki kez temizlenmekte ve her gün kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği verilmektedir. Sığınmacılar ziyaretçi odasında yakınları ile görüşebilmektedir. Tıbbi yardıma ihtiyacı olanlar devlet hastanesine götürülmekte ve sağlık masrafları devlet tarafından karşılanmaktadır.

HUKUK

  1. AİHS’NİN 5/1 VE 5/4 MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran, hukuka aykırı olarak Yabancılar Şubesi’nde tutulduğu ve tutukluluğunun yasallığına itiraz edemediği konusunda şikayetçi olmuş ve bu şikayetini AİHS’nin 5/1 ve 5/4 maddelerine dayandırmıştır.

  1. Kabuledilebilirlik

AİHS’nin 35/3 maddesi uyarınca başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle şikayet kabuledilebilir niteliktedir.

  1. Esas

Hükümet, başvuranın tutukluluğunun 5683 No.lu kanun’un 23. maddesi ile 5682 No.lu Kanun’un 4. maddesine dayandığını ve AİHS’nin 5/1(f) maddesi uyarınca başvuranın sınır dışı işlemleri tamamlanıncaya kadar Yabancılar Şubesi’nde tutulduğunu belirtmiştir. Hükümet, ayrıca, Türkiye’ye yasadışı yollardan giren ve Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nde tutulan A.A. isimli bir kişinin, idare mahkemeleri önünde tutukluluğuna ve sınır dışı edilmesine itiraz ettiğini ve bunun sonucunda geçici ikamet izni alabildiğini belirtmiştir. Bu nedenle, Hükümet’e göre, idari dava açmak, AİHS’nin 5/4 maddesi çerçevesinde etkili bir hukuk yoludur.

AİHM, aynı şikayetleri Abdolkhani ve Karimnia davasında, Hükümet’in A.A. örneğini de Tehrani ve Diğerleri / Türkiye (32940/08) davasında incelediğini hatırlatır. AİHM, Abdolkhani ve Karimnia davasında, başvuranların Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ne yerleştirilmeleri sonucu özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarını tespit etmiştir. AİHM, sınır dışı amacıyla tutukluluk kararı verme ve tutukluluk süresini uzatma ve böyle bir tutukluluk için süre koymaya ilişkin usulü belirleyen açık yasal hükümlerin yokluğunda, başvuranların maruz kaldığı özgürlükten yoksun bırakmanın, AİHS’nin 5/1 maddesi uyarınca “yasalara uygun” olmadığı sonucuna varmıştır. AİHM, Tehrani ve Diğerleri / Türkiye davasında, A.A.’ya ilişkin davadaki adli denetimin A.A.’nın talebine karşı ivedi bir cevap olarak görülemeyeceğini, başvuranın serbest bırakılmasına yönelik mahkeme kararına rağmen otuz gün daha tutuklu kalmaya devam ettiğini tespit etmiştir. AİHM, AİHS’nin 5/4 maddesi uyarınca, Türk hukuk sisteminin, başvuranların tutukluluklarının yasallığının adli denetime tabi tutulmasını sağlayabilecekleri bir hukuk yolu sunmadığı sonucuna varmıştır.

AİHM, söz konusu davayı incelemiş ve bu davada, yukarıda adı geçen Abdolkhani ve Karimnia ve Tehrani ve Diğerleri / Türkiye davalarında yapmış olduğu tespitlerden ayrılmasını gerektirecek herhangi bir özel koşul bulunmadığı sonucuna varmıştır.

Dolayısıyla, AİHS’nin 5/1 ve 5/4 maddeleri ihlal edilmiştir.

  1. AİHS’NİN 3. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’ndeki tutukluluk koşulları konusunda şikayetçi olmuştur.

  1. Kabuledilebilirlik

Hükümet, başvuranın cezai ve idari hukuk yollarını tüketmediğini ileri sürmüştür. Hükümet, AİHS’nin 35/1 maddesinde öngörülen altı ay kuralına uyulmadığı gerekçesiyle başvurunun kabuledilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini eklemiştir. Hükümet’e göre, başvuranın yerel mahkemeler önündeki yargılamanın etkisiz olduğunu düşünmesi halinde, serbest bırakıldığı 25 Eylül 2004 tarihinden itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunması gerekmekteydi. Ancak, başvuran, 4 Nisan 2005 tarihinde başvuruda bulunmuştur.

Başvuran şikayetlerini yinelemiştir. Başvuran, Hükümet’in atıfta bulunduğu iç hukuk yollarının yalnızca teoride var olduklarını, uygulamada etkili olmadıklarını ileri sürmüştür. Bu bağlamda, başvuran, İstanbul İdare Mahkemesi’nin 29 Mayıs 2006 tarihinde vermiş olduğu örnek bir kararı sunmuştur. Mahkeme, söz konusu kararda, Eylül 2005’te sınır dışı edilmek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’nde tutulan ve tutukluluk koşullarıyla ilgili benzer bir şikayette bulunan O.İ. isimli şahsın itirazını reddetmiştir. Mevcut usule göre, İlçe Kaymakamlığı O.İ.’nin şikayetini incelemiş ve delil yetersizliğinden dolayı yasal takip başlatmayı reddetmiştir.

AİHM, AİHS’nin 35/1 maddesinin amacının, Sözleşmeci Devletlere aleyhlerindeki iddialar AİHM önünde sunulmadan önce bu iddiaları önleme ya da düzeltme fırsatını sağlamak olduğunu hatırlatır. Sonuç olarak, Devletler meseleleri kendi hukuk sistemleri dahilinde çözüme kavuşturmaya çalışmadan uluslararası bir kurum önünde filleri için hesap vermekten muaf olurlar. Ancak, AİHS’nin 35/1 maddesi bağlamında tüketilmesi gereken iç hukuk yolları, hem iddia edilen ihlallerle ilgili olanlar hem de mevcut ve yeterli olanlardır. Bu tür iç hukuk yollarının mevcudiyeti, yalnızca teoride değil uygulamada da kesin olmalıdır, aksi takdirde gerekli erişilebilirlikten ve etkinlikten yoksun olurlar (Kalashnikov / Rusya, no. 47095/99).

Ayrıca, AİHM, iç hukuk yollarının tüketilmesi alanında, AİHM’yi söz konusu iç hukuk yolunun ilgili tarihte teori ve pratikte mevcut, bir diğer deyişle, erişilebilir, başvuranın şikayetleri hususunda tazmin sağlayabilen ve makul başarı olasılıkları sunabilen etkili bir iç hukuk yolu olduğuna ikna etme hususundaki ispat yükümlülüğünün Hükümet’e ait olduğunu hatırlatır. Söz konusu ispat yükümlülüğünün yerine getirilmesiyle, Hükümet’in ileri sürdüğü iç hukuk yolunun aslında tüketilmiş olduğunu ya da belirli bir nedenden ötürü dava koşulları altında uygun ve etkili olmadığını ya da kendisini söz konusu gereklilikten muaf tutan özel koşulların mevcut olduğunu kanıtlama görevi başvurana ait hale gelir (Kalashnikov, yukarıda kaydedilen).

AİHM, yukarıda anlatılanlarla bağlantılı olarak, başvuranın, kendisiyle aynı yerde tutulan ve tutukluluk koşullarıyla ilgili olarak yasal takip başlatılmasını talep eden bir kişinin itirazlarının mahkeme tarafından reddedildiğini gösteren bir karar sunduğunu gözlemlemektedir. AİHM, başvuranın iddialarına cevaben, Hükümet’in, benzer şikayetlerin incelendiğini ve verilen mahkeme kararının ardından yabancılar şubesindeki koşulların iyileştirildiğini gösteren herhangi bir dava örneği sunmadığını kaydeder.

Bu nedenle, AİHM, başvuranın tutukluluk koşullarına ilişkin şikayetini telafi edebilecek iç hukuk yollarının mevcut olduğunun yeterli bir kesinlikle tespit edilmediği sonucuna varır. Dolayısıyla, AİHM, Hükümet’in itirazını reddeder.

Hükümet’in altı ay kuralına ilişkin şikayeti hususunda, AİHM, Hükümet’in bahsettiği tarihin başvuru formlarının AİHM’ye ulaştığı tarih olduğunu gözlemlemektedir. AİHM, daha önceki kararlarında, belgelerin geldiği tarihte Sekretarya tarafından basılan damganın başvuru tarihini değil (Şahin Karakoç / Türkiye, no. 19462/04), başvuranın başvuruda bulunmak istediğini gösteren ilk bildirimin tarihini yansıttığını kaydetmiştir (Chalkey / Birleşik Krallık, no. 63831/00). Söz konusu davada, gerektiği şekilde tamamlanan başvuru formları 21 Mart 2005 tarihinde faksla AİHM’ye iletilmiştir. Başvuran, 25 Eylül 2004 tarihinde serbest bırakılmıştır. Sonuç olarak, AİHM, başvurunun altı aylık süre içerisinde yapıldığını tespit eder.

AİHS’nin 35/3 maddesi uyarınca başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.

  1. Esas

Hükümet, başvuranın iddialarının dayanaktan yoksun olduğunu ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’ndeki koşulların sınır dışı amacıyla geçici olarak orada tutulan yabancıların bütün temel ihtiyaçlarını karşıladığını ileri sürmüştür. Başvuran, şikayetlerini sürdürmüştür.

AİHM, AİHS organlarının içtihadına göre, kötü muamelenin 3. madde kapsamına girebilmesi için asgari düzeyde şiddet içermesi gerektiğini yineler (İrlanda / Birleşik Krallık). Aynı durum, söz konusu onur kırıcı muamele için de geçerlidir (Costello-Roberts / Birleşik Krallık). Asgari düzeyde şiddet kavramının değerlendirilmesi görecelidir; muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri, bazı durumlarda ise mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi davanın tüm koşullarına bağlı olarak değişir (İrlanda ve Costello Roberts). Bu bağlamda, aşırı kalabalık, ısınma, sağlık, uyku, yemek, dinlenme ve dış dünyayla iletişime yönelik hizmetlerin yetersizliği insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleyle eşdeğer olabilir. Tutukluluk koşulları değerlendirilirken, söz konusu koşulların kümülatif etkileri ve başvuranın öne sürdüğü iddialar göz önüne alınmalıdır (Dougoz / Yunanistan, no. 40907/98).

AİHM, ilk olarak, yukarıda da bahsedildiği üzere, başvuranın özgürlüğünden mahrum bırakıldığını hatırlatır. Başvuranın kendi isteği dışında devlet denetimindeki bir merkezde tutulduğu hususu göz önüne alınacak olursa, söz konusu merkezdeki fiziki koşulların AİHS’nin 3. maddesinde öngörülen şartlara uygun olması gerekir (Tehrani ve Diğerleri).

AİHM, başvuranın, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi ile ilgili CPT raporlarına atıfta bulunduğunu, tutukluluk koşullarını ayrıntılı bir şekilde anlattığını ve söz konusu iddialarını desteklemek üzere tesisin krokisini sunduğunu gözlemlemektedir. Hükümet, buna cevaben, tesisle ilgili genel bir bilgi vermiş, ancak belirli bir dönemde tesiste tutulan kişi sayısına veya tutulan kişilerin açık havaya çıkmalarına izin verilip verilmediğine dair herhangi bir ayrıntıya değinmemiştir.

AİHM, CPT’nin 1999 yılında, Eylül 2001’de ve Aralık 2005’te İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’ni ziyaret ettiğini gösteren iki CPT raporunun ilgili bölümlerini dikkate almaktadır. Başvuran, 25 Haziran-25 Eylül 2004 tarihleri arasında söz konusu tesiste tutulmuştur; bu dönem CPT’nin en son iki ziyareti arasındaki döneme denk gelmektedir. AİHM, CPT’nin yapmış olduğu tespitlerin, başvuranın tutukluluk koşullarının değerlendirilmesi için güvenilir bir zemin oluşturduğunu belirtir (Kehayov / Bulgaristan, no. 41035/98). “Tesiste inanılması güç bir kalabalık ve sefalet vardı” tanımlaması yapılarak her iki raporda da tutukluluk koşulları ciddi bir biçimde eleştirilmiştir. CPT, ikinci raporda tesisin kapasitesinin dışına çıkılmaması gerektiği önerisinde bulunmuştur. AİHM, yerinde inceleme yapmamakla beraber, başvuranın iddialarının CPT raporunda varılan sonuçla desteklendiğini kaydeder. Başvuran, CPT tarafından aşırı kalabalık ve yetersiz olduğu tespit edilen İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’nde doksan gün boyunca tutulmuştur. Herkes için yeterli yatak veya battaniye bulunmadığı görülmektedir. Ayrıca, Hükümet, odaların günışığı alıp almadığı konusuna açıklık getirmemiş, tutukluların dışarıya çıkmalarına izin verilmediği iddiasına da karşı çıkmamıştır. Dolayısıyla, başvuran tarafından iddia edildiği ve CPT’nin yukarıda bahsi geçen ikinci raporu tarafından desteklendiği üzere, başvuranın, Yabancılar Şubesi’nde tutulduğu doksan gün boyunca, günışığından faydalanamadığı veya açık havaya çıkamadığı görülmektedir.

AİHM, yukarıda anlatılanlar ışığında, başvuranın İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’ndeki tutukluluk koşullarının, özellikle de aşırı kalabalığın, uyuma konusundaki sıkıntıların, açık havaya çıkmasına izin verilmemesinin ve çok uzun süre boyunca bu koşullar altında tutulmasının AİHS’nin 3. maddesi kapsamındaki şiddet sınırını aştığı ve onur kırıcı muamele anlamına geldiği kanaatindedir.

Bu nedenle, AİHM, söz konusu maddenin ihlal edildiği sonucuna varır.

  1. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI

AİHS’nin 41. maddesine göre:

“Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”

Başvuran, maddi tazminat talebinde bulunmamış, manevi tazminat olarak 12,000 Euro talep etmiştir. Başvuran, yargılama masraf ve giderleriyle ilgili olarak, saat başına 210 TL + % 18 KDV karşılığında imzalanan avukatlık sözleşmesini sunmuş ve bu dava için otuz altı saat çalışıldığını, bunun da 9,261 TL’ye (yaklaşık 4,823 Euro) tekabül ettiğini belirtmiştir.

Hükümet, söz konusu miktarların aşırı olduğunu ve yalnızca gerçekliği kanıtlanan yargı giderlerinin elde edilebileceğini belirterek bu taleplere itiraz etmiştir.

AİHM, başvuranın tek başına tespit edilen ihlallerle telafi edilemeyecek düzeyde manevi zarar görmüş olabileceği kanaatindedir. Tespit edilen ihlallerin ağırlığını göz önünde bulunduran AİHM, adil temellere dayanarak, başvurana bu başlık altında talep ettiği miktarın tamamının ödenmesine karar verir.

AİHM’nin içtihadına göre, bir başvuran gerçekliğini ve gerekliğini kanıtladığı makul miktarlardaki yargı giderlerini elde edebilir. AİHM, söz konusu davada, elindeki belgelere ve yukarıdaki ölçütlere dayanarak, yargılama masraf ve giderleri karşılığında başvurana 3,500 Euro ödenmesine karar verir.

  1. Gecikme faizi

AİHM, gecikme faizinin, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi faiz oranına üç puanlık bir artış eklenerek belirlenmesini uygun görmektedir.

BU GEREKÇELERE DAYANARAK AİHM, OYBİRLİĞİYLE,

  1. Başvurunun kabuledilebilir olduğuna;
  1. AİHS’nin 5/1 ve 5/4 maddelerinin ihlal edildiğine;
  1. AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edildiğine;
  1. (a)AİHS’nin 44. maddesinin 2. paragrafı gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmek üzere ve her türlü vergi ve kesintiden muaf tutularak Savunmacı Hükümet tarafından, başvurana, manevi tazminat olarak 12,000 Euro (on iki bin Euro), yargılama masraf ve giderleri karşılığında 3,500 Euro (üç bin beş yüz Euro) ödenmesine;

(b) Yukarıda belirtilen üç aylık sürenin sona erdiği tarihten ödemenin yapılmasına kadar geçen süre için, söz konusu meblağlara, Avrupa Merkez Bankası’nın anılan dönem için geçerli olan marjinal kredi faiz oranına üç puanlık bir artış eklemek suretiyle belirlenecek basit faiz uygulanmasına;

  1. Adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddedilmesine karar vermiştir.

İşbu karar İngilizce olarak hazırlanmış ve AİHM İçtüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3. paragrafları gereğince 19 Ekim 2010 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.

__________

Başvurucu Kurkaev
Davalı Ülke Türkiye
Başvuru No 10424/05
Karar Tarihi 19 Ekim 2010
Kaynak http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihm/karar/kurkaev01.04.2011.doc

Türkiye’de İltica Alanında Çalışan Sivil Toplum Örgütlerinin Sorunları

Av. Taner KILIÇ

A. Türkiye’de sivil toplumun genel olarak zayıf oluşu. İltica alanında çalışan sivil toplum kuruşları Türkiye’deki genel sivil toplum kuruluşlarının bir parçasıdır. Bu nedenle genel olarak sivil toplumun yaşadığı sorunların nedenlerinden ve sonuçlarından direkt olarak etkilenmektedirler.

“Mültecilere bozulmuş gıdalar verildi”

BERLİN – Almanya’nın Münih kentinde iltica başvurusu yapan yaklaşık 100 kişilik bir grup mülteci, sağlığa uygun olmayan konteynırlara yerleştirildi. Çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu mültecilere son kullanma tarihi 10 ay önce geçmiş gıda maddeleri verildi. Olayın skandal olduğuna dikkat çeken muhalefet eyaletin sosyal işleri bakanını istifaya çağırdı.

Almanya’nın Münih kenti, iltica başvurusu yapan bir grup mülteciye hazırlıksız yakalandı. Sığınmacı sayısının azalması üzerine iltica kamplarına kilit vurulan Münih’e gelen bir grup mülteci, konteynırlara yerleştirildi. Fakat eleştiri konusu olan konteynırlar 2008 yılında hijyenik olmadıkları için kapatılmıştı.

Devamı ve kaynak için tıklayınız.

“Mülteci ve Sığınmacı Kabul, Tarama ve Barınma (Merkezleri) Tesisi Projesi” tanıtım semineri Van’da başladı

Hollanda-Türkiye konsorsiyumunda yürütülen ‘Mülteci ve Sığınmacı Kabul, Tarama ve Barınma (Merkezleri) Tesisi Projesi’ tanıtım semineri Van’da başladı.

Açılışta son bir konuşma yapan Van Vali Yardımcısı Ata Uslu ise mülteci kelimesinin basit bir ifade ile dil ve hukuk bilmez anlamına geldiğini belirtti. Mülteci, sığınmacı ve göçmenlerin insan olduğunun hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini vurgulayan Vali Yardımcısı Uslu, onlara acımadan önce haklarının olduğunun bilinmesi gerektiğini söyledi.

Devamı ve kaynak için tıklayınız.

Yeni Kitap: Türkiye’de Sığınma Sisteminin Avrupalılaştırılması

Nurcan Özgür, Yeşim Özer
Derin Yayınları  / Araştırma – İnceleme Dizisi

Türkiye, uluslararası göç ve iltica hareketlerinin başlıca hedefi durumunda olan AB’nin güneydoğu sınırında bulunan bir aday ülkedir. Adaylık sürecinde Türkiye’nin sığınma politikası ve uygulamaları, hem AB sığınma sisteminin gelişimi hem de Türkiye’nin AB müktesebatına uyum süreci ile yakından ilişkilidir. Bu çerçevede, AB’nin önerdiği sığınma sisteminin niteliği, Türkiye’de sığınma alanında yaşanan kurumsallaşma ve uygulamaların tarihsel ve sosyo-politik dinamikleri ile uygulama sorunları, irdelenmesi gereken başlıca konuları oluşturmaktadır. Bu kitap, Lizbon Anlaşmasına kadar uzanan AB’de sığınma politikasının ortaklaşma süreci ile Türkiye’nin geçmişten günümüze kadar uzanan iltica politika ve uygulamalarını incelemektedir. Bu konuların ele alınması, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda oluşturmak durumunda kalacağı sığınma sistemini anlamak açısından önem taşımaktadır.

İnternet satışı bilgileri için tıklayınız.

Hammarberg’den göçmenler için havayolu şirketlerine baskı yapan ülkelere uyarı

STRASBOURG – Avrupa Konseyi İnsan Hakları Temsilcisi Thomas Hammarberg, göçmenler konusunda havayolu şirketlerine baskı yapan Avrupalı ülkeleri eleştirdi.

Hambarberg, Avrupalı ülkelerin, havayolu şirketlerine, gümrük görevlileri gibi davranıp, göçmenlerin ülkeye girişleri konusunda sorumluluk yüklemeleri için baskı yapmasının kabul edilemez olduğuna dikkat çekti.

Avrupalı bazı ülkelerin, ülkeye sokmadıkları göçmenlerin geri dönüş yol ücretini, kendilerini getiren havayolu şirketine ödettirme yoluna gittiklerini belirten Hammarberg, havayolu şirketlerinin gümrük memurlarının görevlerini yapamayacağı uyarısında bulundu.

Açıklamasında Hammarberg, ”kaçak göçle mücadele, uluslararası korunmaya muhtaç kişilerin haklarının ihlal edilmesi anlamına gelmemeli” dedi.

Şengen sözleşmesi ve AB Konseyi’nin konu ile ilgili kararlarına atıfta bulunan Hammarberg, Avrupa ülkelerinin, havayolu şirketlerine yaptıkları baskılarla, mülteci haklarını da ihlal ettiklerini belirtti.

Hammarberg, kötü muamele ve işkenceden kaçan mültecilerin, iltica başvurusunda bulunmak istedikleri ülkelere girmelerinin engellenmesinin de insan hakları ihlali olduğunu kaydetti.

Kaynak: ANF NEWS AGENCY

BMMYK: Medya Kaynaklarından Bölgesel Haberler (3 Eylül – 27 Eylül 2010)

Yunanistan

•    AB Göç Eylem Planına ödenek sağlayabilir
Basın kaynaklarından edinilen bilgilere göre, 31 Ağustos’ta Vatandaşı Koruma Bakanlığı’nda yapılan toplantıda yasadışı göçmenler için kullanılacak gözaltı merkezlerinin inşaatına uygun arazilerin araştırılması için bir ekip kuruldu. Geçtiğimiz ay Avrupa Komisyonu’na sunulan göç yönetimine ilişkin eylem planı çerçevesinde Yunanistan, biri Attica’da, diğeri ise Kuzey Doğu Yunanistan’daki Evros’ta her biri 500 kişiye kadar kapasiteli iki gözaltı merkezi inşa etmeyi planlıyor. Sınır dışı edilmeyi ya da iltica başvurularının sonuçlandırılmasını bekleyen göçmenlerin çoğu hücrelerde tutuluyor. Günde ortalama 4,000 mültecinin hücrelerde tutulduğu tahmin ediliyor. Yunanlı yetkililer, AB’nin ihtiyaç duyulan ödeneği sağlaması ardından yeni merkezlerin bir sene içerisinde inşa edileceğini umuyor. Eylem planındaki diğer teklifler ise, Evros, Dodecanese (On iki Adalar) ve Midilli’de yeni bir iltica hizmeti, geri dönüş programları ve çocuklar dahil olmak üzere hassas durumdaki göçmenlere yardım yapılarının oluşturulacağı ilk kabul merkezlerinin kurulmasını içeriyor.
(4 Eylül, Kosmos toy Ependyti / 5 Eylül, Kathimerini / 6 Eylül Financial Box)

•     Belediye Seçimlerinde Oy Kullanacak Göçmenlerin Sayısı Tahminlerin Altında
Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek belediye seçimlerine, 12,762 yabancı ve Yunanlı göçmenin oy vermek üzere kayıt yaptırdıkları bildirildi. Bu sayı, İçişleri Bakanlığı’nın ilk tahminlerinin çok altında kalıyor. Kayıt için başvuru tarihinin sona ermesi ardından seçmen kütüğüne kayıt yaptırmaya hakkı olan 190,000 göçmenin yalnızca 10,097’sinin kayıt yaptırdığı öğrenildi. Öte yandan bu kişilerin neredeyse yarısı belgelerle ilgili sorunlar sebebiyle oy kullanamayacak. Çoğu Hırvat, Pakistanlı ve Bangladeşli olan 1,942 göçmen Kasım’daki seçimlerde oy kullanmak üzere Atina Belediyesi’ne kayıt oldu.
(6 Eylül To Vima, Chrimatistirio/  7 Eylül, Eleftherotypia, Ta Nea, Naftemporiki, Ethnos, Kerdos, Imerissia, Financial Box, Avgi, Chrimatistirio, http://tvxs.gr)

•     Göçmenler, Patras’daki eski tren deposundan tahliye edildi
Asya ve Afrika kökenli yaklaşık 160 göçmen, geçtiğimiz aylarda mesken edindikleri Patras’daki Aghios Andreas bölgesindeki eski tren deposundan 8 Eylül sabahı tahliye edildi. Valilik Konseyi’nin geçtiğimiz Haziran’da mülteciler için hazırlıklar olmadan polis operasyonu gerçekleştirilmemesine ilişkin verdiği karara rağmen polisler göçmenleri dağıtarak, göçmenlerin bir çoğunun şimdi barınaksız sokakta kalmasına sebep oldu. Köprü altlarında, sahillerde ve parklarda  geceleyen Patras’ın çeşitli bölgelerine ‘demir atmış’, Afgan, Pakistanlı ve Somalili ağırlıklı olan yaklaşık 700 yasadışı göçmenin durumu kötüleşmeye devam ediyor. Bu göçmenlerin çoğu İtalya’ya giden bir feribota binebilmek üzere traktörlere atlamak için an kolluyor. Öte yandan, şehirdeki göçmenler için kabul koşulları meselesi,  2009 yılında bir kabul merkezi açılması fikrinin yerel halkın tepkisini çekmesi neticesinde askıya alınmıştı.
(11 Eylül, Dromos/12 & 13 Eylül, Kathimerini/ 14 Eylül, Ethnos)

•     Igoumenitsa’daki Göçmen Grupları arasında Çatışma
9 Eylül gecesi, kuzey batıdaki Igoumenitsa limanı yakınlarında Afgan ve Somalililer arasında çıkan çatışmaya yaklaşık 180 göçmen katıldı. Birbirlerine taş ve sopalarla saldıran gruplar, üç araçta ve limanın altyapısında kısmi hasara neden oldu. Şiddet eylemleri, Somalili bir grubun, Afganların ağırlıklı olduğu bir bölgeye yerleşmeye teşebbüs etmeleri üzerine patlak verdi. 40 göçmen karakola alınırken bölge savcısı, yerel otoriteleri Igoumenitsa şehrinin üç bölgesinde, yani şehrin merkez parkında, korularında ve liman civarındaki boş arazide yoğunlaşan 1,500 göçmene yönelik eylemler hakkında görüşmeye davet etti.
(11 Eylül, Eleftheros Typos)

•    Göç Meseleleri için Yeni Bakanlıklar Arası Komite
Hükümet değişikliğinin ardından Yunan Başbakanı George Papandreou, 10 Eylül’de Selanik’te düzenlenen yeni Bakanlar Kurulu toplantısında, Çalışma Bakanı’nın koordinasyonu üstleneceği ve İçişleri, Dış işleri, Vatandaşı Koruma, Adalet ve Sağlık Bakanlıklarının katılımı ile göç meseleleri hakkında yeni bir komitenin kurulacağını duyurdu. Ayrıca yeni Çalışma Bakanı Louka Katseli, göçmenler, kadınlar ve gençler dahil olmak üzere özel sosyal grupların entegrasyonunu destekleyecek elverişli koşullara yönelik programlara finansman sağlayacak bir Sosyal Ekonomi Fonu’nun oluşturulacağını açıkladı. 
(10 Eylül, Eleftheros Typos, Apogevmatini, Kathimerini/11 Eylül, Naftemporiki/ 12 Eylül Eleftherotypia)

•    W2EU: Türkiye ve Yunanistan arasındaki Geri Kabul Anlaşması doğrudan geri göndermeye yol açabilir
‘Welcome to Europe’ (W2EU) organizasyonunun internet sitesinde yayınlanan bir makalede, Yunanistan ve Türkiye arasındaki geri kabul anlaşmasının uygulanmasının, göçmenlerin doğrudan işkence uygulayan ülkelere gönderilmesiyle sonuçlanabileceği dile getirildi. Organizasyon, haftada –sınır dışı edilmeye hazır– 20 göçmenin Türkiye’ye yakın bir Yunan Adası’na getirilerek, Midilli Adası yakınlarındaki Türk kıyısı Dikili’ye kabul edilmesinin planlandığına dair bilgi aldıklarını iddia etti. Göçmenler Dikili’den İzmir’deki gözaltı merkezine getirilecek; oradan Ankara veya İstanbul’a nakledilerek iki hafta içerisinde ilgili menşe ülkeye sınır dışı edilecekler. W2EU ayrıca, resmi yolcu uçuşları kullanılarak İstanbul’dan Kabil’e uçakla sınır dışı gibi faaliyetlerin Türkiye’de halihazırda her hafta yürütüldüğünü bildirdi.
(13 Eylül, http://w2eu.net/2010/09/13/from-lesvos-to-kabul)

•    Şiddet Eylemleri Aghios Panteleimonas’daki Irkçı Gerginliği Arttırdı
Atina merkezindeki Aghios Panteleimonas bölgesinde yakın zamanda gerçekleşen ve bölgedeki göçmenleri hedef alan çatışmalar ve olaylar, bölgedeki Yunan halkı ile göçmen nüfusu arasındaki gerginliğin arttığına işaret ediyor. Bu gerginliğin artmasında, önümüzdeki günlerdeki yerel seçimlerde Atina Belediye Başkanlığı için aday gösterilen iki adayın, yasadışı göçmenlerden ‘temizlenmiş’ bir Atina hedefini öncelik olarak sunmasının da payı var. Aghios Panteleimonas sakinleri 20 Eylülde, bölgedeki büyüyen göçmen nüfusunu propesto etmek üzere bir gösteri düzenledi. Öte yandan BM Mülteci Örgütü, durum hakkındaki derin endişelerini dile getirdi ve yetkili mercileri bu olayları araştırmak ve gelecekte benzer olayların gerçekleşmesini engellemek üzere tüm gerekli tedbirleri almaya çağırdı.
(17 Eylül, Eleftheros Typos, Ta Nea, http://tvxs.gr, www.ethnos.gr, http://news.in.gr, ANA-MPA, www.tanea.gr, www.tovima.gr, www.skai.gr, kathimerini.gr, www.philenews.com, www.e-go.gr, www.capital.gr, ellas24.info, www.newsbeast.gr, www.cosmo.gr, www.i-live.gr, www.zougla.gr, pulse.gr, www.inews.gr, www.voria.g,)

•    Evros’daki Gözaltı Merkezleri Toplama Kamplarını hatırlatıyor
‘To Pontiki’ gazetesinde yayınlanan röportajda, Evros bölgesindeki 5 sınır izleme karakolundaki gözaltı koşullarının, toplama kamplarını anımsattığına dikkat çekildi. Günlük ortalama 250 yasadışı göçmenin yakalanması ve sayıların gitgide artması sebebiyle, beş gözaltı merkezinin hepsi tıka basa doldu. 300 kişi kapasiteyle inşa edilen Fylakio gözaltı merkezinde şuanda 600 göçmen tutuluyor. Rodopi’de, eski bir depodan dönüştürülen 250 kişi kapasiteli Venna merkezinde de 500 göçmen dehşet verici koşullarda tutulmakta. Filizlenen duruma müdahale etmek üzere Kilise’nin yardımlarıyla Dikaia’da yeni bir merkez inşa edilecek.
(16 Eylül, To Pontiki)

•    İngiltere, Yunanistan’a Sığınmacı göndermeyi durdurdu
İngiltere Sınır Ajansı (UKBA) 20 Eylül’de, Dublin Düzenlemesi kapsamında Yunanistan’a sığınmacı gönderilmesini askıya aldığını duyurdu. Derhal yürürlüğe giren karar ile, bekletilen yaklaşık 1,300 dosya ve tüm yeni başvuru dosyaları Yunanistan’da değil, İngiltere’de işleme tabi tutulacak. Bu karar, Yunanistan’ın ‘bozuk iltica sistemine’ geri gönderilmesi planlanan herkesi rahatlatacak.
(20 Eylül, ncadc.wordpress.com)

•    Mülteci Örgütünden Kriz Uyarısı
BM Mülteci Örgütü 21 Eylül’de, yasadışı göçmenlerin sığınma talebiyle Yunanistan’a akın etmesi sonucunda ortaya çıkan ‘insanlık krizini’ frenlemek üzere AB’yi Yunanistan’a yardım etmeye çağırdı. BMMYK sözcüsü Adrian Edwards, ‘Avrupa Birliği otoriteleri, durumun daha da kötüleşmesini önlemek için Yunanistan’a acil yardım temin etmelidir’ dedi. BMMYK’nın yorumu, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) Yunanistan’ı ‘mültecileri korumaya ilişkin en temel sorumluluklarını düpedüz gerçekleştirmemekle’ suçlamasının hemen bir gün ardından geldi.
(24 Eylül, AthensPlus)

•    Yunanistan’da İltica Reformunun ertelenmesi kabul edilemez
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Yunan Hükümeti’nin ülkedeki bozuk iltica sistemine reform  sözünü yerine getirmemesinin, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Avrupa Komisyonu’nun müdahalesine ihtiyaç doğurduğunu ifade etti. Halihazırda 1 Eylül 2010’a ertelenen acil durum reformlarına ilişkin bir başkanlık kararnamesi, yeni hükümet değişikliğinin ardından bir kaç ay daha ertelendi. Sistemin baştan sona reformuna ise, 2011 sonundan önce başlanması mümkün görünmüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü Mülteci Programı yöneticisi Bill Frelick, ‘Resmi taahhütlerine rağmen Yunan Hükümeti mültecileri korumaya ilişkin en temel sorumluluklarını açıkça yerine getirmemektedir’ dedi. ‘Bir hükümetin mültecilere koruma sağlayamaması ya da buna istekli olmaması halinde BM mülteci örgütü bu korumayı sağlama yetkisine sahiptir. Örgüt, devreye girmeli ve iltica taleplerini değerlendirme görevini üstlenmelidir.’ Ertelenen başkanlık kararnamesi, bekleyen 45,000’den fazla dosyanın sonuçlandırılmasını ve reddedilen iltica talepleri için kusurlu temyiz usullerinin eski haline getirilmesini hedeflerken, daha önemli reformları kapsamıyor. Kararname yürürlüğe girmeden önce yeni Vatandaşı Koruma Bakanı, Maliye Bakanlığı, Danıştay ve Cumhurbaşkanı tarafından gözden geçirilecek. İşlevsel bir iltica sisteminin oluşturulmasına yönelik önemli reformlar arasında, 2011 sonlarında faaliyete başlayacağı tahmin edilen ve talepleri inceleyecek yeni bir kurum ile daha etkin temyiz usullerinin hayata geçirilmesi de yer alıyor. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü bunların da ertelenebileceğini ifade etti.
(21 Eylül, Bikya Masr)

•    Vatandaşı Koruma Bakanı, İltica Usullerine ilişkin Başkanlık Kararnamesini imzaladı
Vatandaşı Koruma Bakanı Christos Papoutsis 24 Eylül’de, üçüncü ülke vatandaşlarına ve vatansızlara mülteci statüsü veya ikincil koruma verilmesine hakkındaki usullere ilişkin Başkanlık Kararamesi taslağını imzaladı. Kararname taslağı, diğer dört yetkili Bakanlıkça (İçişleri, Adalet, Sağlık, Maliye) imzalanmıştı. Yeni usuller, iltica işlemlerinin sonuçlandırılması için bir zaman çerçevesi belirleyecek: hızlandırılmış işlemler için bu süre üç ay iken, normal işlemler için altı ay olacak. Birinci inceleme aşaması bakımından üç aylık işlemler için yetkili otorite Polis Müdürlükleri, altı aylık işlemler için yetkili otorite ise Kamu Düzeni Genel Sekreterliği olarak kabul edilecek. Ayrıca yeni Kararname, ikinci aşama incelemeleri kapsamında başvuruları inceleyecek Temyiz Komitesi’ni yeniden tayin ederken, polis bu komitelere dahil edilmeyecek. İltica taleplerinin ülke genelinde üçüncü ülke vatandaşlarının yoğun olduğu bölgelerdeki 14 Polis Dairesi’nde incelenmesi planlanıyor.
(24 Eylül, enet.gr,news.ert.gr / 25 Eylül, Avgi, Express, /26 Eylül, Logos, Eleftherotypia)

•     Gönüllü Geri Dönüş için 1,000 Göçmen Başvurdu
Yunanistan’da Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından yürütülen bir gönüllü geri dönüş programı çerçevesinde son iki ayda 250 göçmen anavatanlarına geri döndü. Kısa zaman içinde 180 göçmen daha geri dönüş yapacak. Bu kişilere 300 Avro ve biletleri temin edilecek. Yunanistan’daki IOM Misyon Başı Daniel Esdras, halihazırda 1000’den fazla göçmenin, düzgün yaşam koşulları arayışıyla gönüllü geri dönüş için başvurduğunu açıkladı. Yunanistan’daki koşulların çok zor olması nedeniyle Esdras, ‘Çoğu göçmen için bu bir onur meselesi oldu’ dedi.
(27 Eylül, Eleftherotypia, Ethnos, e-go.gr)

•    Yasadışı Göçmenlerin %82’sini AB’ye Yunanistan üzerinden geliyor
İkinci aşama incelemelerinde bekletilen 47,000’den fazla iltica talebi ile ilk aşama incelemelerinde bekleyen yaklaşık 5,000 başvuru sebebiyle Yunanistan, güvenilir bir iltica sistemine sahip olamaması bakımından ağır eleştirilere odak oldu. Yunan otoritelerinin AB’ye bakış açısı da benzer yönde: ‘Dış sınırlarından AB’ye giriş yapan yasadışı göçmenlerin %82’sinden fazlası, yani son derece fazla sayıda yasadışı göçmenle ilgilenmemiz gerektiği göz önüne alınırsa, göçmenler için iyi organize edilmiş bir iltica ve kabul sistemi oluştursak dahi, uluslararası ve Avrupa’ya karşı yükümlülüklerimizle tutarlı hareket edemeyiz.’ Bilhassa Ege Denizi olmak üzere deniz sınırlarından gelen göçmen akınlarının %65 oranında düşmesine rağmen kara sınırı Meriç’den,  özellikle Kastanies-Nea Vyssa bölgesinden gelenlerin sayısı %48 arttı.
(27 Eylül, Eleftherotypia)

İspanya:

•    Fas ve İspanya arasında bir İşçi Yönetimi Anlaşması imzalandı
Fas Çalışma Teşviki Örgütü (ANAPEC) ve Huelya Yabancı İşçiler Kurumu (FUTEH), 17 Eylül’de Cartaya’da (Kuzey İspanya), Huelva’ya gelen Faslı göçmen işçi akınlarının yönetimine ilişkin bir anlaşma imzaladı. ANAPEC’in genel müdürü Hafid Kamal ile Cartaya belediye başkanı ve FUTEH işverenler kurulu başkanı Antonio Milan Jaldon tarafından imzalanan anlaşma, işgücü alanındaki Fas-İspanya işbirliği kapsamında yer alıyor. Bu anlaşma aynı zamanda 2006 yılında ANAPEC ve Cartaya şehir konseyi arasında imzalanan anlaşmayı genişletirken, Avrupa Birliği tarafından mevsimlik göçün geliştirilmesi için iyi bir uygulama modeli olarak gösterildi. ANAPEC anlaşmanın, işverenlerin menşe ülkelerinden mevsimlik işçi seçimine aktif katılımları sayesinde yasadışı işçi göçünün önüne geçmeyi hedeflediğini bildirdi. Anlaşma ayrıca kültürlerarası uzlaşma sistemi ve entegrasyon için mesleki eğitimin ve dil eğitiminin ana unsur olarak teşvik edilmesiyle, İspanya’daki işçilere yardımcı olmayı da amaçlıyor.
(19 Eylül, http://www.english.globalarabnetwork.com/201009197289/Economics/morocco-spain-sign-agreement-on-workers-management.html )

Avrupa Birliği:

•    AB Bakanlarından Göç için İşbirliği Vaadi
Roman azınlıkları sınır dışı etmeleri sonucunda eleştirilere maruz kalan İtalya ve Fransa liderliğinde, Altı AB hükümeti ve Kanada, 6 Eylül’de yasadışı göçle mücadelede işbirliğini canlandırmayı taahhüt etti. Göçten sorumlu Fransız Bakanı Eric Besson, 13-14 Eylül’de Brüksel’de gerçekleştirilecek AB bakanlar konferansı öncesinde düzenlenen toplantı ardından gerçekleştirilen basın konferansında, yetkililerin iltica ve göç başvuruları reddedilen kişileri ‘hızlandırılmış usuller’ kapsamında ele alma hususunda uzlaşmaya vardığını bildirdi.
Besson, İtalya İçişleri Bakanı Roberto Maroni ve Kanada İçişleri Bakanı Jason Kenney’in yanı sıra Yunanistan, İngiltere, Almanya ve AB Başkanlığını elinde bulunduran Belçika’dan katılan bakanlar tarafından desteklendi.
Toplantıya katılan yedi ülke, 2009 yılında 183,000’den fazla iltica talebi ile gelişmiş ülkelere yapılan toplam iltica talebinin yarısını almıştı.
(6 Eylül, http://www.google.com/hostednews/afp/article/ALeqM5idnoYulQsEW8_YL_hcQuzx8mSww )

•    Avrupa Komisyonu, Üye Devletlerin Roman Entegrasyon Fonlarını Nasıl Kullandığını İnceleyecek
Avrupa Komisyonu 7 Eylül’de Üye Devletlerin Avrupa Fonlarını nasıl kullandığını incelemek üzere bir Roman Görev Gücü oluşturdu. Teklif, Başkan Yardımcısı Adalet ve Temel Haklardan Sorumlu AB Komiseri Viviane Reding, İstihdam ve Sosyal İşlerden sorumlu AB Komiser László Andor ve İçişlerinden Sorumlu AB Komiseri Cecilia Malmstrom tarafından Fransa ve Avrupa’daki Romanların durumunun analiz edilmesi kapsamında yer alıyor. İlgili Komisyonların üst düzey yetkililerinin katılımıyla oluşturulacak Komisyon Roman Görev Gücü, Üye Devletleri Roman entegrasyonu için somut programlar yürütmeye sevk eden 7 Nisan tarihli (IP/10/407; MEMO/10/121) Komisyon tebliğinin Üye Devletlerce nasıl takip edildiğini inceleyecek. Görev Gücü, Üye Devletlerin Roman Entegrasyonuna tahsis edilen fonları kullanımını değerlendirecek ve bu fonların etkinliğini arttırmayı hedefleyecek. Görev Gücü’nün ilk tespitleri yıl sonunda Komiserler Heyeti’ne sunulacak. Komisyon, Avrupa Parlamentosu’nu ve Avrupa Konseyi’ni Görev Gücünün bulguları konusunda düzenli olarak bilgilendirecek.
(7 Eylül, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/10/1097&format=HTML&aged=0&language=EN&guiLanguage=en  )

•     Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri: ‘Dublin Düzenlemesi’ Mülteci Haklarını Baltalıyor
Avrupa Konseyi İnsan Haklarından sorumlu Avrupa Komiseri Thomas Hammarberg, Dublin Düzenlemesi’nin uygulamada başarılı olmadığına dikkat çekerek, düzenlemenin gözden geçirilmesini istedi. Hammarberg, 22 Eylül tarihli beyanatında, ‘Avrupa ülkelerindeki iltica usulleri halen kusurludur – geliştirilmesi ve daha iyi uyumlaştırılması gereklidir. Dublin sistemi kapsamında, iltica başvurularının incelenmesine ilişkin sorumluluk, çoğu sığınmacının giriş yaptığı AB sınır devletlerine yüklenmiştir.’ dedi. Yunanistan ve Malta gibi ülkeler, kapasitelerini aşan sığınmacı sayılarından dolayı son yıllarda yeterli koruma sağlayamıyor. Komiser aynı zamanda ‘Yunanistan’daki büyük ölçüde işlevselliğini kaybeden iltica usullerinin, Dublin sisteminin çöküşünü getirdiğini’ vurgulayan Komiser, AB devletlerini, sığınmacıları iltica usullerine erişimde ciddi zorluklar yaşadıkları ve çeviri ve yasal yardım gibi temel teminatlardan yararlanamadıkları ülkelere geri göndermeyi durdurmaya çağırdı. 
(22 Eylül, emm.newsbrief.eu/ 23 Eylül, Eleftherotypia)

•    Uluslararası Af Örgütü: AB Romanları Kosova’ya Göndermeyi Durdurmalı
Uluslararası Af Örgütü, ‘Kosova bağımsızlığını kazandığından bu yana geri dönenleri kabul etmesi için AB Devletlerinin baskılarına maruz kalıyor. AB ülkeleri Roman ve diğer azınlıkların zorla Kosova’ya geri gönderilmesini sona erdirmeli’ dedi. 21 Eylül’de yayınladıkları raporda Uluslararası Af Örgütü, Romanların (çingenelerin) ‘çoğu zaman günün erken saatlerinde üstlerindeki kıyafetlerden başka birşeyleri olmadan’ Kosova’ya gönderildiklerini açıkladı. Geri döner dönmez ise ayrımcılık ve şiddet görmeye devam etme riskiyle karşılaşıyorlar. Kosova’nın 2008 Şubat’ında bağımsızlığını tek taraflı olarak ilan etmesinden bu yana, Kosovalı yetkililer AB üye devletlerinin geri dönecek kişileri kabul etmesi yönündeki gündengüne artan baskılarına maruz kalıyor. Uluslararası Af Örgütü, No Welcome Anywhere: Stop the Forcible Return of Roma to Kosovo başlıklı raporunda, Kosova’ya dönenlerin çok azına herhangi bir yardım sağlanırken, birçoğunun eğitime, sağlık hizmetlerine, konut ve sosyal yardımlara erişimde sıkıntı yaşadığını belirtti. Rapora göre çok az Roman iş bulabiliyor ve işsizlik oranları %97’ye varmış durumda. Uluslararası Af Örgütü Kosova uzmanı Sian Jones, AB ülkelerinin insanları zulüm veya şiddet tehdidi altında oldukları yerlere geri göndererek, uluslararası hukuku ihlal etme riski taşıdıklarını ifade etti.
(27 Eylül, BBC News)

•    AB Romanların Sınır dışı ettiği gerekçesiyle Fransa’ya Dava Açmayı düşünüyor
Avrupa Komisyonu binlerce Romanyalı ve Bulgar Roman (çingene) göçmeni sınır dışı etmesi sebebiyle Fransa’ya dava açıp açmama konusunda karara varacak. Fransa’ya dava açılmasına ilişkin bir karar, Fransa’nın ciddi bir para cezası ödemeye zorunlu bırakılmasıyla sonuçlanabilir ve Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy için utanç kaynağı olabilir. Sınır dışı uygulamaları Brüksel ve Paris arasındaki tartışmayı alevlendirdi.
Üst düzey bir Avrupa Komiseri, yaşananları 2. Dünya Savaşı dönemine benzetti. Sonuç hem Brüksel hem de Paris için önem taşıyor. Fransa’nın eylemlerini utanç kaynağı olarak tanımlayan Avrupa Komisyonu, iddialarını geri çekeceğe benzemiyor. Yetkililer, dava açılacağından emin olduklarını belirtti. Ayrıca Fransa’nın ve birkaç diğer AB ülkesinin hareket özgürlüğüne ilişkin yasal AB teminatlarını kendi yasalarına aktarma adına yeterince girişimde bulunmadığına dikkat çekildi. Dolayısıyla Komisyon, Paris’i birkaç hafta içerisinde mevzuatını değştirme ihtiyacı konusunda uyarabilir, ya da uyarıyı birtakım diğer yaptırımlara yayarak etkisini azaltabilir. Daha sert bir ihtimal daha var – Paris’e AB Temel Haklar Şartı kapsamında ayrımcılık uygulamak sebebiyle dava açılabilir. Bu ihtimal, insan haklarının evi olarak ünlenen Fransa’nın imajı için eşi görülmemiş büyüklükte bir etki yaratacak. Her iki eylem de yüksek para cezalarıyla sonuçlanabilir; bu durum ise 2012 yeniden seçim kampanyaları düzenleyen Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin en son isteyeceği şey. Nitekim Komisyon bu iki seçeneği de düşünmüyor gibi görünüyor; Bir yetkili ‘İşlemler yıllar sürebileceğinden, Avrupa Adalet Divanı’na başvurmaktan kaçınacağız’ dedi.
(29 Eylül, BBC News)

•    AB Parlamentosu Pakistanlı Yasadışı Göçmenlerin Geri Gönderilmesini Onayladı
Avrupa Parlamento’su 21 Eylül’de, yasadışı göçmenlerin Pakistan’a geri gönderilmesini kolaylaştıran bir anlaşmaya yeşil ışık yaktı. Onaylanması ardından Pakistan otoriteleri, AB’nin teknik yardımlarıyla birlikte vatandaşlarını geri kabul etmekle yükümlü tutulacak. AK’den edinilen bilgilere göre, 2008 yılında AB’de yasadışı olarak ikamet eden yaklaşık 13,000 Pakistan vatandaşı tutuklanmıştı. Bu anlaşma, yalnızca anlaşmanın yürürlük tarihinden itibaren AB’ye yasadışı olarak gelen Pakistan vatandaşlarına uygulanacak. Bu kişilerin işlemleri için bir geri kabul talebinin Pakistan tarafından 60 gün içinde cevaplanmaması halinde, talep kabul edilmiş olarak değerlendirilecek. Tüm transfer masrafları, bireyi sınır dışı eden devlet tarafından karşılanacak.
(Naftemporiki, Eleftherotypia, Kathimerini, 22 Eylül)

(Kaynak: BMMYK)

TBMM Genel Kurul tutanaklarında mülteci, sığınmacı ve göç ile ilgili araştırma önerileri (2008-2010)

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, 2008-2010 yılları arasında TBMM Genel Kurul tutanaklarında mülteci, sığınmacı ve göçmenlerle ilgili yapılan konuşma ve verilen araştırma önergelerini derledi. Bu dosyaya ulaşmak için tıklayınız.

BMMYK: Medya Kaynaklarından Bölgesel Haberler (23 Ağustos – 3 Eylül 2010)

Yunanistan

•    Meriç (Evros) Bölgesindeki Yasadışı Girişler Kontrol Edilemiyor
Polis yetkilileri, Meriç bölgesinde bir günde giriş yapan yasadışı göçmen sayısının 150 ila 400 arasında değiştiğini bildirdi. Yerel Polis Memurları birliği başkanı “Bu trajik bir durum” dedi ve halihazırda 374 kişi kapasiteli binada 650 belgesiz göçmenin tutulduğu Fylakio’daki gözaltı koşullarının kabul edilemez olduğunu da sözlerine ekledi. Ayrıca, kötü hijyen koşulları, doktorların olmaması, ilaçlar konusunda sıkıntı yaşanması ciddi sorunlara neden olmuştur. Bu arada, küçük bir sandalla Meriç Nehrini geçmeye çalışan 8 yasadışı göçmen ve bir kaçakçı denizde yaşanan bir kovalamacanın ardından 19 Ağustos tarihinde Mata bölgesinde tutuklandı.
(19 Ağustos, Makedonia, Naftemporiki, 20 Ağustos, Eleftherotypia)

•    Midilli Adası Açıklarında 18 Yasadışı Göçmen Tespit Edildi
Frontex operasyonlarına katılan bir Romen gemisi 19 Ağustos tarihinde Midilli adası açıklarında Cape Agrilia’da, Türkiye’den yola çıkmış olan ve 4’ü kadın biri çocuk, 18 belgesiz göçmeni taşıyan motorlu bir tekne tespit etti. 
(20 Ağustos, Naftemporiki)

•    Atina’nın Merkezinde Polisin Yeni Temizlik Operasyonu
Polis, 20 Ağustos akşamında Atina’nın merkezindeki üç binada yeni bir “temizlik operasyonu” gerçekleştirdi. Operasyonda 44 yabancı tutuklandı. 19 Ağustos’ta da, polisin yaptığı kimlik kontrollerinde belgesiz 27 göçmen tutuklanmıştı. Resmi verilere göre, geçtiğimiz ay Attica bölgesinde tutuklanan 4,872 kişiden 1,478’i göçmendi (yani her dört kişiden biri).
(21 Ağustos, Rizospastis)

•    Önümüzdeki Belediye Seçimlerinde 15,000 kadar Göçmenin Oy Kullanması Bekleniyor
İçişleri Bakanlığı’na göre, şimdiye kadar yaklaşık 12,500 göçmen Yunanistan’da yapılacak 14 Kasım yerel seçimlerinde oy kullanmak için kaydolmak istediklerini beyan ettiler. Başvurular için son başvuru tarihi olan ay sonuna kadar bu rakamın 15,000’i geçmesi beklenmiyor. Bu rakamlar, Daha önce on binlerce yeni seçmenin seçmen kitlesini değiştirebileceği konusunda uyarılar yapılmıştı ancak yukarıda sözü edilen rakamlar bu tahminlerle çelişiyor.
(25 Ağustos, Eleftherotypia)

•    Yunanistan Göç Yönetimi için Ulusal Eylem Planını Avrupa Komisyonuna Gönderdi
Yunanistan, Vatandaşı Koruma Bakanlığı hazırladığı Göç Yönetimi için Ulusal Eylem Planını Avrupa Komisyonuna gönderdi. Yasadışı göçmenlerin taramaya tabi tutulması, yeni iltica sistemi, gözaltı, ülkeye geri dönüş ve geri gönderme konularını da kapsayan Plan, Yunan hükümetinin göç yönetimi stratejisini bütünüyle ortaya koyuyor. Strateji ayrıca, Sağlık Bakanlığı ile işbirliği içerisinde hassas durumdaki grupları etkileyen inisiyatifleri de kapsıyor. Plana göre, belgesiz giriş yapan kişiler için İlk Kabul Merkezleri (tarama merkezleri) 2011 yılı sonunda çalışmaya başlayacak, iltica başvurularının incelenmesinden sorumlu bağımsız İltica Kurumu (polisten ayrı) ise görevlerini Ekim 2011 itibariyle üstlenecektir.
(26 Ağustos, Kathimerini, Eleftherotypia, Avriani, Ethnos)

•    Açlık Grevi yapan İranlılara Sığınma Hakkı Tanındı
29 Ağustos tarihinde olağanüstü bir toplantı düzenleyen Temyiz Komisyonunun tavsiyesi üzerine, Vatandaşı Koruma Bakanı açlık grevi yapan altı İranlıya sığınma hakkı tanımaya karar verdi. Bakanlık 27 Ağustos tarihinde yaptığı bir duyuru ile, Temyiz Komisyonunun 81/2009 sayılı Kararname birikmiş başvuruları insani gerekçelerle incelemek için olağanüstü toplanacağını duyurdu. Buna göre komisyon yaşamları ciddi bir risk altında olduğu için grevdeki şahısların başvurularını 30 Ağustos tarihinde inceledi. Ancak, yaklaşık 40 gündür açlık grevinde olan 36 yaşındaki Hamid Sadeghi, 29 Ağustos tarihinde hastaneye kritik durumdayken getirildi; Temyiz Komisyonu acil toplandı. Altı İranlı da hastaneye yatırıldı. Yunanistan’da geçiş dönemi iltica sürecini oluşturacak yeni kararnameye kadar bu kararname ile geçici ve ivedi tedbir alınması BMMYK tarafından memnuniyetle karşılandı.
(29 Ağustos, www. tvxs.gr,  www.pulse.grl; , 30 Ağustos Eleftherotypia, www.tovima.gr www.tanea.gr,www.koutipandoras.gr, www.ethnos.gr, Naftemporiki, Eleftheros Typos, http://epikoinonia-samou.blogspot.com, 31 Ağustos, Kathimerini, Naftemporiki, To Vima, Ta Nea, Vradyni, Rizospastis, Avgi, www.ethnos.gr, http://w2eu.net, www.kritinea.gr,  www.swr.de, www.phorum.gr, www.zougla.gr,  www.topontiki.gr, www.mediasoup.gr)

•    Avrupa Konseyi, İltica Transferlerinin Durdurulmasını Destekledi
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Thomas Hammarberg, Çarşamba günü yaptığı açıklamada (01/09) “Yunanistan’daki sığınmacıların iltica prosedürüne erişmeye çalışırken büyük zorluklarla karşılaşıyorlar; tercüme hizmetleri ve yasal yardım gibi temel koruma tedbirlerinden her zaman için yararlanamıyorlar” dedi. Hammarberg bu açıklamayı, Belçika’dan Yunanistan’a geri gönderilen Afgan sığınmacının durumu ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi huzurunda yaptı. Komiser, Yunanistan’a transfer edilen sığınmacıların, oradan yaşamlarının tehlike altında olacağı ülkeye gönderilme riskiyle karşı karşıya kalabilecekleri konusunda kaygı taşıdığını ifade etti. BMMYK, Uluslararası Af Örgütü ve Helsinki İzleme Komitesinden temsilciler de sözlü açıklamalarında Yunanistan’daki iltica yasa ve uygulamalarının evrensel ve Avrupa insan haklarına uygun olmadığını açıkladılar ve AB’ye üye devletlerden sığınmacıları Yunanistan’a geri göndermelerini durdurmalarını istediler.  
(2 Eylül www.ethnos.gr, 3 Eylül, Eleftherotypia, http://euobserver.com http://www.expatica.com/be, http://www.irishtimes.com)

•    Gönüllü Geri Dönüş Programıyla 26 Afgan Uyruklu Ülkesine Geri Gönderildi
Uluslararası Göç Örgütü’nün Vatandaşı Koruma Bakanlığı ile işbirliği son iki aydır yürüttüğü gönüllü geri dönüş programı çerçevesinde 1 Eylül itibariyle yirmi altı Afgan uyruklu ülkelerine uçtu. Şimdiye kadar, 152 göçmen ülkelerine gönüllü geri dönerken – Yunanistan’da mülteci statüsü almış kişilerden gelen başvurular da dahil olmak üzere – 800 başvuru alındı. Uluslararası Göç Örgütü’nün Yunanistan’daki Misyon Şefi’ne göre bu kişilerin geri dönmek istemelerinin başlıca nedenleri, Yunanistan’daki kötü yaşam koşulları, bir başka AB ülkesine seyahat edememe, ülkelerine duydukları özlem bu kişilerin evlerine dönmek. Geri dönen bir Afgan “Burada hayat berbat. Yerde uyuyorsunuz. En azından orada üzerine yatacağım bir yatağım olacak” diyor.
(2 Eylül, Ta Nea)

İtalya

•    120 Yasadışı Göçmen İtalya’ya Lüks bir Yatla Geldi
İçlerinden 70’ini kadın ve çocukların oluşturduğu Irak ve Afganistan’dan gelen Kürt uyruklu 120 göçmen, 19 Ağustos’ta sabah saatlerinde İtalyan sularına lüks bir Türk yatıyla geldiler. Yerel sahil güvenlik sözcüsü “Artık genellikle küçük balıkçı tekneleriyle gelmiyorlar, stratejilerini değiştirmiş gibiler. Dikkat çekmeyen deniz motorluları veya yelkenliler kullanılıyor,” dedi. Hepsi de iyi durumda olan göçmenler, Riace şehrindeki merkezde işlem görüyorlar. Sahil güvenlik şu ana kadar Türkiye’den yola çıkan tekneyi tespit edemedi.
(Kerdos, Kathimerini, 20 Ağustos)

•    İtalya, Eylül Toplantısında AB Vatandaşı İhraç Politikasını Gündeme Getirecek
Fransa’nın halihazırda Romanlar üzerinde uyguladığı baskıdan etkilendiği açık olan İtalya, kendilerine bakacak durumu olmayan diğer AB ülkelerinden gelen vatandaşları ülkeden çıkartma niyetinde olduklarını açıkladı. İçişleri Bakanı Roberto Maroni, 21 Ağustos’ta günlük gazete Corriere della Sera’ya yaptığı açıklamada Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin  son zamanlarda Romanların kaldığı kampları kapatma ve bugüne kadar yaklaşık 200 Romanın sınırdışı edilmesi eylemlerini “doğru” bulduğunu söyledi. Göçmen karşıtı Kuzey Ligi Partisi üyesi olan Bakan, “hiç olmazsa bir adım daha ileri gitmenin zamanıdır” dedi ve kriterlere uymayan AB vatandaşlarının zorunlu olarak sınırdışı edilmesine atıfta bulundu.
“Evet, yasadışı göçmenler için olduğu gibi sınırdışı, yardımlı veya gönüllü geri dönüş değil. Elbette ki yalnızca bir başka üye devlette yaşamakla ilgili kuralları ihlal edenler için: asgari düzeyde gelir, barınacak bir yer ve kendilerine ev sahipliği yapan ülkenin sosyal güvenlik sistemine yük olmamak.” “Pek çok Roman AB vatandaşı; fakat, bu kuralların hiçbirine saygı göstermiyorlar,” dedi. Kendisine bunun ayrımcı bir uygulama olup olmayacağı sorulduğunda bu politikanın sadece Romanlar için değil tüm AB vatandaşları için geçerli olması gerektiğini söyledi.
Maroni, Romanlar konusunda bu yöndeki bir önceki teşebbüslerinin Avrupa Komisyonunca durdurulduğunu kabul etti; ancak, 6 Eylül’de Paris’te düzenlenecek AB ülkeleri içişleri bakanları toplantısında otomatik sınırdışı konusunu yeniden gündeme getirmeyi düşündüğünü ifade etti.
2008 yılında, Komisyon iki yıl hapis cezasıyla karşı karşıya olan AB vatandaşlarının sınırdışı edilmesine izin veren kararname konusunda daha ileriye gidilmesi halinde yasal tedbirler alınacağı konusunda uyarmıştı. Fakat, İtalya’nın Romanların parmak izinin alınması konusundaki tartışmalı teklifine izin verildi.
(23 Ağustos, http://euobserver.com/9/30657)

Malta

•    İsveç’ten Malta’da Çocuk Göçmenlere Yönelik Muameleye Kınama
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği sitesinde bildirildiğine göre, Malta’daki sığınmacı çocuklara yönelik kötü muamele göstergeleri nedeniyle, İsveç’teki bazı siyasi partiler çocukların zorla geri gönderilmelerinin durdurulmasını istedi., İsveç Göç Kurulu Hukuk İşleri Direktörü, Mikael Ribbenvik ise bu görüşe katılmıyor. Malta’daki sığınmacı çocuklara yeterince iyi davranıldığını ve Dublin yönetmeliği altında ülkeye zorla geri göndermelerin durdurulması için hiçbir neden olmadığını ifade ediyor.
Aynı BMMYK sitesine göre, 2010 yılında İsveç Göç Kurulu aralarında refakatsiz 6 çocuğun da bulunduğu 50 kişiyi Malta’ya geri göndermeye karar verdi. 2009’da, reddedilerek Malta’ya geri gönderilen 299 kişi’nin 28’i çocuktu. İsveç Siyasi Gençlik Dernekleri, İsveç’in sorumluluk almasını ve reddedildiklerinde çocukların haklarının ihlal edilmemesinin sağlanmasını istedi.
Hıristiyan demokratlar gençlik derneklerinin hiçbir çocuğun Malta’ya geri gönderilmemesi görüşünü destekliyorlar. Hıristiyan demokratlar, Dublin Yönetmeliğinin çocukların kesinlikle kabul edilemez koşulların hüküm sürdüğü yere gönderilmesi için bir bahane teşkil etmemesi gerektiğini söylemeye devam ediyorlar. Yanlarında bakımlarını üstlenecek bir büyük bulunmayan çocukları korumak için mümkün olduğunca istisnai uygulamalar kullanılmalıdır. Aynı zamanda, İsveç’in tüm AB ülkelerinin çocuk mülteciler için ortaklaşa, tam sorumluluk üstlenmesini ve hepsinin uymayı kabul ettiği sözleşmelere bağlı kalmasını sağlamak için çok çalışması gerekmektedir.
(23 Ağustos, http://www.independent.com.mt/news.asp?newsitemid=111064)

Fransa

•    BM Fransa’dan Romanların Topluca Sınırdışı Edilmesi Uygulamasını Durdurmasını İstiyor
BM Denetçi Grubu, Fransa’yı Çingeneler olarak da bilinen Romanları topluca sınırdışı etmeyi durdurması konusunda uyardı. Birleşmiş Milletler (BM) Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi, toplu sınırdışı uygulamasını uluslararası bir hukuk ihlali olarak değerlendirdi. Komite, Devletlerin 1969 tarihli Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmesinin uygulamasını izliyor.
18 bağımsız üyeden oluşan BM Komitesi, son yıllarda Fransa’da tırmanan ırkçılık ve yabancı düşmanlığından endişe duyduklarını ifade etti. Komite ayrıca, Roman göçmenlere karşı şiddet içeren ırkçı gösterilerdeki artışın özellikle endişe uyandırıcı olduğunu ekledi. Fransa’nın komiteye iki hafta önce raporu sunmasından bu yana, bir grup Roman’ın menşe ülkelerine toplu şekilde geri gönderildikleri belirtildi. Komite Üyesi, Pierre-Richard Prosper, Romanların ülkeden çıkarılma veya geri gönderilmesinin bireysel bazda değil topluca gerçekleştirilmesinden Komite olarak kaygılandıklarını söyledi. Prosper,  “Bir ülkenin güvenlik meseleleriyle ve göç ve yasadışı göçle ilgilenme hakkı olduğunu ve konuda sorumluluklar taşıdığının farkındayız. Ancak, bizce dediğimiz gibi bu yapılırken topluca yapılmamalı. Grup bir bütün olarak hedef alınmamalı. Bireysel bazda bir değerlendirme yapılmalı ve her bir bireyin durumu kendi içerisinde değerlendirilmeli ve geri gönderilmeyi mi ülkede kalmasına izin verilmesini mi hak ettiğine karar verilmeli.” dedi 
(27 Ağustos, http://www.voanews.com/english/news/europe/UN-Urges-France-to-Stop-Collective-Deportation-of-Roma-101663143.html)

AB

•    Yasadışı Göçmenler Avrupa’da Midelerinde Uyuşturucu Taşıyorlar
Ulusal jandarma kuvvetlerine göre, uyuşturucu tacirleri, yasadışı göçmen adaylarına Akdeniz’in diğer yakasına bedava yolculuk vaat ederek onları kokain, haşhaş ve diğer uyuşturucuları bazı Avrupa ülkelerine vücutlarının içinde (mide-bağırsak) taşımaları konusunda kandırıyorlar. Cezayir’deki Ulusal Jandarma kuvvetlerinde görevli psikolog doktor Zohra Boukaoula pek çok gencin bu tacirlerle anlaşmaya gittiklerini itiraf ettiklerini ve uyuşturucu şebekesinin Akdeniz’in diğer yakasındaki insanlara uyuşturucu ulaştırmak için bu talihsiz gençleri istismar ederek yasadışı göçmen adaylarının tüm seyahat masraflarını karşıladığını, Cezayir’in farklı plajlarından seyahatleri organize ettiklerini söylemiştir. Bu genç insanların büyük kısmı uyuşturucu müptelasıdır ve gerçekleri uyuşturucu tedavisi sırasında kabul etmektedir. 
Ayrıca bilgileri aktaran kişi, bu kişilerin karşı karşıya oldukları tehlikelere karşı da uyarıyor. Şebekenin özellikle kokain söz konusu olduğunda malların alıcıya ulaşmasını sağladıklarını söylemiştir. Göçmen adayları, içinde uyuşturucu olan ve kişiyi her türlü sağlık tehlikesine ve yakalanması halinde tutuklanma tehlikesine açık hale getiren kapsülleri yutuyor. Öte yandan, Dr. Boukaoula bilgi alınmasından sonra, şebekeye dahil olanların ve faaliyet alanlarının tespit edilmesi için ulusal polisin soruşturma başlattığını ifade etti.
(22 Ağustos, http://www.ennaharonline.com/en/news/4555.html)

(Kaynak: BMMYK)

AK Parlamenter Meclisinin “Geri kabul düzenlemeleri: düzensiz göçmenlerin geri gönderilmesine yönelik bir mekanizma” başlıklı raporu

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Göç, Mülteciler ve Nüfus Komitesinin “Geri kabul düzenlemeleri: düzensiz göçmenlerin geri gönderilmesine yönelik bir mekanizma” başlıklı raporu Mülteci Hakları Koordinasyonu tarafından Türkçeye çevrildi. 16 Mart 2010 tarihli bu rapora ulaşmak için tıklayınız.

MÜLTECİ HAKLARI GÜNDEMİ