Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2011 Şubat ayında müzakereleri tamamlanan “geri kabul antlaşması” 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da imza edildi. Bu antlaşma 3 yıl sonra bütün unsurlarıyla yürürlüğe girdiğinde Türkiye, Türkiye’ye üzerinden AB’ye düzensiz yollardan geçiş yapan, ya da Türkiye üzerinden AB’ye ulaştıktan sonra bilahare düzensiz duruma düşen göçmenleri “geri kabul etmekle” yükümlü olacak.
Türkiye Hükümeti “geri kabul antlaşmasıyla” ilgili müzakereyi Türkiye vatandaşları için “vize muafiyeti” talebiyle ilişkilendirmiş; AB siyasi liderliğinin 2012 Haziran ayında Türkiye’yle vize muafiyetine yönelik bir ‘diyalog’ başlatılmasına yeşil ışık yakmasından sonra daha önce 2011 Şubat ayında müzakereleri tamamlanmış olan “geri kabul antlaşması” metni iki tarafça paraflanmıştı. Nihayet 16 Aralık 2013 tarihinde taraflar, Türkiye’nin “geri kabul antlaşmasıyla” ilgili sürece paralel olarak yürütülmesini şart koştuğu “vize muafiyeti” müzakeresiyle ilgili hazırlıkların belirli bir aşamaya gelmesine mukabil, taraflar daha önce paraflanmış olan “geri kabul antlaşmasına” imzalarını koydu.
Türkiye ile AB arasında imza edilen “geri kabul antlaşması”nın yürürlüğe girmesi için her iki tarafın ilgili onay prosedürlerinin tamamlanması gerekmektedir. Nitekim antlaşmanın onaylanmasına dair 6547 saylı “Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 15 Haziran 2014 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, 28 Haziran 2014 tarihinde de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Türkiye ile AB arasında imzalanan “geri kabul antlaşması”, kağıt üzerindeki amaçları bakımından esas olarak Türkiye’den AB’ye yönlenen düzensiz göç hareketlerinin önlenmesi ve yönetilmesine dair bir işbirliği çerçevesidir. Ancak bizler, Türkiye’nin göçmen ve mülteci hakları alanında çalışan 6 sivil toplum örgütü olarak, bu antlaşma çerçevesindeki uygulamalara muhatap olacak göçmen ve mültecilerin uluslararası hukuk, AB standartları ve Türkiye’nin ulusal mevzuatlarından kaynaklanan haklarının korunması noktasında ciddi endişeler taşımaktayız. Hem AB hem de Türkiye tarafları bakımından bu endişeleri karşılayacak etkili tedbirler alınmadan antlaşmanın yürürlük kazanmasını onaylamamaktayız.
Bu endişelerimizi, gerek Türkiye ve AB kamuoylarının, gerekse antlaşmanın iki tarafı Türkiye ve AB siyasi liderlikleri nezdinde kayıt düşmeyi ve göçmen ve mültecilerin haklarına halel gelmemesi için alınması gereken tedbirlere dair bir dizi öneri ve talebimizi bir kez daha ifade etmeyi faydalı görmekteyiz.
Belgenin tamamına ulaşmak için tıklayınız…