Çarşamba, Eylül 10, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 16

Haftanın Göç Haberleri 11-17 Mart 2022

Her hafta göç, mülteci, iltica gibi konularda öne çıkan haberleri sizler için derliyoruz.  11-17 Mart 2022 tarihleri arasında yayımlanan haberleri aşağıda bulabilirsiniz. Haber başlığına tıklayarak ilgili haberin içeriğine ulaşabilirsiniz.

 

The post Haftanın Göç Haberleri 11-17 Mart 2022 appeared first on Mülteci-Der.

DİAYDER DAVASI İZLEME RAPORU – 2

DİAYDER DAVASI GÖZLEM RAPORU

 İSTANBUL 14. AĞIR CEZA MAHKEMESİ 2021/310 E

 18.03.2022 Tarihli Duruşma :

 Tutuklu bulunan DİAYDER Başkanı Ekrem Baran ile diğer tutuklu sanıklar Aydın Ayhan, Mehmet Emin Aslan, Mehmet İnan, Hafik Tunç ve Ali Fuat Hatip’in Silivri Kampüs Cezaevi’nden SEGBİS ile bağlandığı duruşmaya, tutuksuz yargılanan sanıklar ve HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya ile CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu katıldı.

Duruşma, tutuksuz yargılanan kişilerin taleplerinin alınması ile başladı. Talepler, sanıklar için öngörülmüş olan adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına ve beraatlerine ilişkin yapılmıştır. Tercüman eşliğinde SEGBİS vasıtası ile ifadesi alınacak Halil Bulut bakımından ise sağlıklı bir iletişim kurulamaması ve müdafisinin duruşmada bulunmaması sebebiyle, bir sonraki celse savunmasının alınmasına karar verildi. İfadelerin ardından, son celse ara kararı uyarınca İBB’de çalışan Nilüfer Taşkın ve Yavuz Saltık tanık olarak dinlendi.

Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’nda görev yaptığını dile getiren Nilüfer Taşkın, ibadethanelerden gelen temizlik ve bakım gibi taleplere ilişkin çözüm üretmeye çalıştığını, DİAYDER başkanı Ekrem Baran tarafından  sosyal yardım talebinde bulunulduğunu ve bu hususu İBB’nin sosyal hizmetler bölümüne ilettiğini belirtti.

Mahkeme heyetinin sorusu üzerine Taşkın, çalıştığı birimde birçok insanı sosyal hizmetler bölümüne yönlendirdiğini, sanık müdafilerinin sorusu üzerine ise toplam 4000 civarı ibadethanenin sorunları ile ilgilendiklerini belirtti

Diğer tanık İBB’de sosyal hizmetler daire başkanlığında çalışan Yavuz Saltık dinlenmiştir. Saltık, İBB’nin hukuki yardım kriterlerini açıklamıştır. Mahkeme heyeti, Nilüfer Taşkın ile Ekrem Baran arasında geçen telefon konuşmalarında referans edilen Yavuz’un kendisi olup olmadığını, Saltık’ın DİAYDER’i ve Ekrem Baran’ı tanıyıp tanımadığını sorması üzerine, Saltık, Baran ile bir toplantıda karşılaştıkları ancak tanımadığını, DİAYDER’i bilmediğini, İBB Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı’nda 300 kişi çalıştığını, Yavuz isimli diğer şahısları kastetmiş olabileceğini söyledi.

Savcılık makamı, tanıkların dinlenmesinin ardından mütalasını verdi. Mütalasında, tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına, tutuksuz diğer sanıklar için uygulanan adli kontrol tedbirlerinin, Mehmet Nas ve Nur Mehmet Işık harici devamına, dinlenen tanıklardan Nilüfer Taşkın için de İstanbul CBS’na ihbarda bulunulmasını talep etti.

Mütalanın ardından tutuklu sanık ve müdafileri mütalaya karşı beyan ve savunmalarını verdiler. Tutuklu sanıkların tamamının yaş ve sağlık sebeplerinden dolayı problem yaşadıkları, hatta kiminin tutukluluğun devamı halinde yaşam riski bulunduğu belirtilmiştir.

Ali Fuat Hatip müdafi, HTS kayıtlarının tamamının dosyaya sunulmadığını, lehe olan hükümlerin değerlendirilmediğini, müvekkilin kardeşinin cenazesini almaya gittiğinin sabit olduğu halde, HTS kayıtlarının yanlış bir şekilde yorumlanarak müvekkilin Suruç eylemlerinde olduğu yönünde mesnetsiz bir suç isnadı olduğunu belirtmiştir.

Aydın Ayhan müdafi, Suruç eylemlerinin suçmuş gibi gösterilmeye çalışıldığını ancak bu eylemlerin yapıldığı dönem, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Kobane’ye bizzat yardımların yapıldığını, hatta Peşmergelerin Türkiye sınırından geçerek ağır silah yardımı yaptığını, bahsi geçen eylemlere Uluslararası Af Örgütü, Mazlum-Der, İnsan Hakları Derneği gibi birçok insan hakları örgütününün de katıldığını belirtmiştir. Ayrıca suç olarak gösterilmeye çalışılan diyanetin hutbelerinin okutulmamasına ilişkin, müvekkilin diyanete tabi olmadığını, Diyanet imamı olmayan biri için böyle bir zorunluluğun getirilemeyeceğini, getirilse dahi bunun terör örgütü üyeliğine karine teşkil etmeyeceğini belirtmiştir.

Ekrem Baran müdafi, davaya egemen olan siyasi saiklerin devam ettiğini, iddianamenin kasıtlı bir şekilde lehe olan delilleri yok saydığını ve elindeki tape kayıtlarının bir kısmını kırparak, lehe olan kısımları çıkararak, dosyada İBB Sultan olarak geçen kişinin müvekkile gönderdiği ses kaydının iddianameye konduğunu ancak buna karşın müvekkilin ona cevabının kasten dosyaya konmadığını, suçlu yaratılmaya çalışıldığını belirtmiştir.

Hafit Tunç telefon görüşmelerinin Kürtçe olduğunu ve hepsinin ya eksik ya da yanlış çevrildiğini ifade ederek, görüşmelerin büyük bir kısmın HDP ile ilgili olduğunu belirtmiştir. Hafit Tunç müdafi, HDP’nin çalışmalarının terörize edilmeye çalışıldığını belirtmiştir.

Mehmet Emin Aslan müdafi, isnat edilen hutbelerin bir kısmının kesildiğini, İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesinde daha yoğunluklu ve ağır suçlamalar olmasına rağmen tutuklamaya gerek görülmemişken bu dosya kapsamında birleştirilen dosya doğrultusunda savunmanın alınmamasının tutuklama gerekçesi olamayacağı, gizli tanıkların henüz dinlenmemiş olması sebebinin tutuklama gerekçesi olamayacağı, bunun mesuliyetinin sanığın üzerine bindirilemeyeceği belirtilmiştir. Kürt meselesi ile ilgili de ortada toplumsal bir sorun olduğunu, toplumsal olarak çözülmesi gereken bir problemin mahkeme salonlarında çözülemeyeceği belirtilmiştir.

Mehmet İnan müdafi, müvekkilinin hizmet verdiği mescidin DİAYDER’e bağlı olmadığına dikkat çekti. Müvekkilinin dosyada yer almasının tek nedeninin İBB’de gassal olarak çalışması olduğunu, eğer örgüt adına bir şeyler yapmak istese daha önce belediyeden danışmanlık teklif edilmesine rağmen teklifi kabul etmediğini, kabul etseydi danışman olacağını, örgüt açısından ölü yıkayan biri mi yoksa danışman olan biri mi daha mantıklı diye sormuştur.

Saat 13.20’de duruşmaya 20 dakika  ara kararlar açıklanmak üzere ara verildi.13.40 da başlayan duruşmada Mahkeme

-Her ne kadar sanıklar müdafileri tarafından telefon kayıtlarının tamamına ve hts kayıtlarının tamamı talep edilmişse de telefon tapelerinin, ses kayıtlarının celse arasında mahkemeye gönderildiği, adli emanette bulunduğu, bu sebeple bu yönde bir işlem yapılmasına gerek olmadığı ve bu sebeple yapılan tevsii tahkikat sebeplerinin reddine,

-İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’na müzekkere yazılarak soruşturma konusu hakkında elde mevcut belge bulunup bulunmadığının sorulmasına,

-İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’na müzekkere yazılarak sanıklar hakkında istihbarat kayıtlarının bulunup bulunmadığının sorulmasına,

-Sanıklar Nezir Erdemci, Enver Karabey ve Sefa Mehmetoğlu hakkında imza atma tedbirlerinin kaldırılmasına,

-Tüm tutuksuz sanıklar bakımından yurtdışına çıkış yasağının devamına,

-Sanıklardan Mehmet Nas ile Nur Mehmet Işık hakkında, konutu terketmeme adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına,

-Rıza Oğur ve Fahrettin Ülgün bakımından ise konutu terketmeme adli kontrol tedbirinin devamına,

-Sanıklar İbrahim Şek ve Lütfü Büyükefe’nin yaş ve sağlık sebepleri dolayısıyla duruşmalardan vareste tutulmalarına, kalan sanıkların vareste tutulmamasına,

-İstanbul CBS’na müzekkere yazılarak Ekrem Baran’ın telefonunda İBB Sultan isimle kaydedilen kişi ile Ekrem Baran’ın telefon yazışmalarının tamamının, 270 kişilik listenin tamamının gönderilmesine,

-Birleşen İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ilişkin savunmaların önümüzdeki celse alınmasına,

-Dosya kapsamında tanık olarak dinlenen Nilüfer Taşkın ve Yavuz Saltık hakkında takdir İstanbul CBS’de olmak üzere ihbarda bulunulmasına(Oy çokluğu),

-Tutuklu bulunan Aydın Ayhan ve Mehmet İnan’ın tahliyelerine, diğer tutuklu bulunan Ali Fuat Hatip, Ekrem Baran, Hafit Tunç ile Mehmet Emin Aslan’ın ise tutukluluk hallerinin devamına karar verilerek

Bir sonraki duruşma tarihi 13.05.2022 saat 10.00 olarak belilendi.

DİAYDER DAVASI GÖZLEM RAPORU-1

DİAYDER DAVASI GÖZLEM RAPORU

 

İSTANBUL 14. AĞIR CEZA MAHKEMESİ 2021/310 E

18-21 Şubat tarihli duruşmalar

 

Dava Özeti:

 Kamuoyunda DİAYDER davası olarak bilinen, Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin üye ve yöneticilerinin 14’ünün ‘silahlı terör örgütüne üye olma’, 9’unun ‘silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme’ suçundan  yargılandığı 23 sanıklı davanın, 30.12.2021 tarihinde kabul edilen iddianamenin ilk duruşması, 18.02.2022 saat 10.00’da İstanbul Adalet Sarayı’nda gerçekleşti. İddianamede, DİAYDER’in KCK/PKK sistematiği doğrultusunda Abdullah Öcalan’ın talimatı ile kurulduğu, üye ve yöneticilerin derneğe vermiş olduğu aidat ve benzeri tutarların da bu kapsamda terör örgütüne finansman sağlamak amacıyla verildiği, sanıkların katılmış olduğu kimi basın toplantıları, cenazeler, TV programları, aramalarda ele geçirilen kimi kitaplar ve sair örgüt üyeliğine karine teşkil ettiği iddia edilmiştir.

DİAYDER hakkında 20.12.2020 tarihli DİAYDER ve üyelerinin üzerine atılı suçlamalara ilişkin bir diğer iddianame İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2021/81 E. sayılı dosyasında görülmektedir. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanık olarak yargılanan 5 kişi de İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi 2021/81 E. sayılı dosyasında sanık olarak yargılanmaktadır. İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’ne konu olan iddianame ve dava her ne kadar daha önce tarihli açılmış olsa da bu soruşturma daha devam ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yeni bir soruşturma  başlatmış, buna ilişkin ilk soruşturma tedbirleri sanıkların bir kısmı için CMK m. 135 ve 140’da düzenlenen iletişimin denetlenmesi ve teknik takip tedbirleri 12.11.2020 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca alınmış, 03.07.2021 tarihinde ise 28 soruşturma şüphelisi bakımından 7 günlük gözaltı tedbiri alınmıştır. Hatta İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 08.07.2021 tarihli duruşmasına sanıklar bu sebeple katılamamıştır. Söz konusu davaya ilişkin soruşturmada şüphelilerden 5’i bakımından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, 8’i bakımından tutuklama kararı verilmiştir.  Tutuklu sanıklar, 8 ay sonra hakim karşısına geçme fırsatı bulabilmişlerdir.

Davanın Arka Planı:Kendilerini medrese kültüründen gelen ve Şafi mezhebini benimsemiş din alimleri olarak tanımlayan DİAYDER, 2008 yılında kurulmuştur. Dernekleşmeden önce de kimi mescitlerinin 40 yılı aşkın bir süredir faal bulunduğu belirtilmektedir. İBB’nin İnanç Masası kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda temsil edilmeyen inanç gruplarının istihdam edilmeleri kapsamında, Alevi, Şii, Hristiyan ve diğer inanç grupları ile beraber Şafi mezhebinden 5 gassalın  işe alınması ve bu kişilerin, üyesi oldukları derneğe vermiş oldukları paranın terör örgütüne finansman olarak ele alınması, İBB’nin yardıma muhtaç kişiler için dağıttığı yardım kartlarının dernek tarafından terör örgütü ile irtibatlı kişilere verildiği iddiaları kamuoyu gündemine taşınmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın konu ile ilgili İBB’ye teftişi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İBB’ye gerekirse kayyum atanmalı şeklindeki ifadeleri, iktidara yakınlığı ile bilinen haber kanalları ve gazetelerin İBB ile ‘terör’ kelimelerini sıkça hedef göstererek yapmış olduğu birçok haber mevcuttur.

Diayder davasının görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi başkanının, kamuoyunda siyasi olarak nitelendirilen çok sayıda davanın görüldüğü mahkemelerde başkanlık yapmış olan Akın Gürlek’in olması, söz konusu yargılama bakımından adil yargılanma hakkı ilkesinin dikkatle ele alınmasını gerektirmektedir.

Duruşma Öncesi:

Saat 09.30’da yapılan basın açıklamasında HDP milletvekilleri Hüda Kaya, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Ali Kenanoğlu bulunmuştur. Duruşmaya sanık yakınları ve dayanışma amacı ile gelen birçok kişi olması sebebiyle herkes alınmamış, her bir sanık için 2 sanık yakını duruşma salonuna kabul edilmiştir.

Duruşma :

Duruşmada dayanışma adına yukarıda belirtmiş olduğumuz milletvekillerinin yanı sıra CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP milletvekili Züleyha Gülüm da bulunmuşlardır.  Duruşma, saat 10.30’da kimlik tespitleri ile başlamıştır. Yapılan kimlik tespitleri sırasında Segbis ile bağlanan sanıklardan birinin Türkçe bilmediği, Kürtçe cevap verdiği, tercüme edecek bir kişinin de sanığın yanında bulunduğu görülmüştür.

Sorgu aşamasına geçilmeden önce bir kısım sanık müdafi iddianamenin tebliğ edilmediği belirtilerek dosyaların birleştirilmesi ve hukuka aykırı delil iddiasında bulunulacağı belirtildi.

335 sayfalık iddianamenin özeti okundu sayıldı. Sanık müdafileri dosyanın birleştirilmesine talebine ilişkin, her iki dosyanın da aynı suç kapsamında olduğu, bu kapsamda İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dosyanın görüldüğü, İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın soruşturmasının da daha önceden başlatıldığı, o mahkemeye ilişkin kabul edilen 20.12.2020 tarihli iddianameden önce, bu dosyaya ilişkin soruşturmanın başladığını, hukuki kesintinin 20.12.2020 olarak kabul edilemeyeceğini, her iki dosyanın da 2009 ve 2011 yılındaki gizli tanık ifadelerine dayanıldığı, tarih olarak önce olan İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dosyanın birleştirilmesi gerektiği talep edildi.

Mahkeme ise, her iki dosyada yargılanan 5 kişi için birleştirmeye bu mahkeme için muvafakat verildiğini belirterek sanık müdafiilerinin talebini reddetti. Sanık Fahrettin Ülgün bakımından ise İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’ne konu olan iddianamenin incelenmesi sonrasında birleştirme konusunda karar verileceği hususunda karar verildi.

Sanık müdafileri mükerrer soruşturmanın yürütüldüğünü, bu sebeple ikinci soruşturmada alınan tedbirlerin hukuka aykırı delil teşkil edeceği, ilgili soruşturmanın savcılık tarafından değil, İl Jandarma Komutanlığı’nın bir tutanağı ve jandarmanın kendi araştırması ile başladığı, 1412 sayılı CMUK zamanında kolluğun soruşturmayı başlatabileceği, ancak 5271 sayılı CMK kapsamında bunun hukuka aykırı olduğu, bir kısım sanıklar bakımından CMK m. 135 ve m. 140 tedbirlerinin aynı anda uygulandığı, ancak bunların aynı anda değil, suçun delilinin başka hiçbir şekilde ulaşılamayacak olması ve kuvvetli suç şüphesinin mevcut olması durumunda sıra ile uygulanması gereken tedbirler olduğu gerekçesi ile bu tedbirlerin hukuka aykırı sayılması gerektiği ve yargılamada kullanılmaması gerektiği talep edildi. Talep reddedildi.

Sorgu aşamasına geçildi. Sorgu, müdafiilerin belirtmiş olduğu sıraya göre tutuklulardan başlamak üzere;

Ekrem Baran(Tutuklu):

Dernekte başkanlık görevini yürüten Boran savunmasında, derneğin yasal olarak faaliyet gösterdiğini, aynı fiillerden dolayı hem İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi hem de bu dosyada yargılandıkları, bu sebeple sadece, 20.12.2020 tarihinden sonra iddia edilen fiillere ilişkin savunma yapacağını, dosyaların birleştirilmesinden sonra bu tarihten önceki fiillere ilişkin savunmasını yapacağını belirtti.

İddianameye ilişkin genel bir değerlendirme yapan Boran, iddianamenin tamamen soyut bir takım iddialar üzerinden, soyut çıkarımların yapılarak, bunların da gizli tanık ifadeleri üzerinden bina edildiğini belirtmiştir.

Dini televizyon programlarının terör örgütüne üyelik olarak ele alındığını, bu TV kanallarının terör örgütü ile organik bağı olup olmadığını bilmediği, kanalın Türkiye’de stüdyosu bulunduğu ve faal olarak çalıştığını, iddianamede suç isnat edilen beyanlarına ilişkin ise bunların din ve vicdan hürriyeti ile ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirtmiştir.

Derneğin üyelerinden doğal olarak aidat toplamasının iddianamede suç kapsamında değerlendirildiğini, derneğin kendi borçlarını dahi ödeyemediğini, bu sebeple dernek üyelerinin kendi ceplerinden dernek borçlarını ödediğini belirterek, örgüte nasıl para aktarıldığı konusunda da hiçbir açıklamanın iddianamede olmadığını belirtmiştir.

İddianamede HDP milletvekilleri ile aynı toplantılarda temasın suç olarak addedilmesine ilişkin ise derneğin bir sivil toplum kuruluşu olarak tüm siyasi partilerle görüşüldüğünü, ayrımcılık yapılmadan yardım kartlarının verildiği belirtilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sadece Hanefi mezhebine bağlı bulunan müslümanları kapsadığını, eğer Şafi mezhebine de Diyanet tarafından yer verilmiş olsaydı, söz konusu derneğin olmayacağı, nitekim mescit olarak kullanılan bir yer ile ilgili de Diyanet ile yapılan görüşmeler sonucu mescit Diyanet’e verilmiş, ancak Diyanet’in hanefi imam ataması sonucu yeni bir mescit açma zarureti hasıl olmuştur.

Mehmet İnan (Tutuklu):

Şanda İstanbul’da Hz. Hüseyin Camii’nde imamlık yaptığını, bu mescidin derneğin mescidi olmadığını, kendi hutbelerini dinlemeye gelen birçok polis ve diğer kamu görevlilerinin bulunduğunu, İBB inanç masası doğrultusunda açılan kontenjan için açılan sınavları kazanıp gassal olarak işe alındığını, derneğe vermiş olduğu miktarın vicdani olduğunu belirtmiştir.

İddianamede Jin, Jiyan ve Azadi kelimelerinin kullanılarak, terör örgütü ile bağlantı kurulmaya çalışıldığını, ancak tüm bu ifadelerin Kürtçe Kuran’da da geçtiğini belirtmiş ve olarak, vaazlerini heyetin ve iddia makamının da eğer dinlerlerse çok beğeneceklerini eklemiştir.

İddanamede sadece HDP ile bir irtibat varmış gibi gösterip terör örgütüne üyelik gibi bir algı yaratılmaya çalışıldığını belirten İnan,  AKP Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’den plaket aldığını, Tarım Bakanı Mehdi Eker’in daveti ile buluştuğunu, 2019’da Ticaret Bakanı Mehmet Muş ile görüştüğünü, AKP başkan yardımcısıyla 2016’daki seçim arifesinde buluşup görüştüğünü belirtmiştir.

Mahkeme Başkanı, İBB tarafından ne zaman işe alındığını, işe giriş ile ilgili herhangi bir kişinin dahli olup olmadığı, Tape’lerde derneğe para verirken sanki isteğe bağlı değil, zorunlu gibi anlaşıldığı sorularını sorması üzerine İnan, sınava girip kazandığını, kimsenin aracı olmadığını, kendisinin 2 maaşı olduğu ve Derneğin zaten kendi giderlerini sağlayamadığı için ücretinin bir kısmını bağışladığını, kendisinin eksik çalıştığı bir ay sonrası maaşından kesinti yapılması sebebiyle o ay daha az bir miktarın derneğe ödenmesi ile ilgili Tape’lerde bu durumun açıklandığı belirtmiştir.

Mahkeme üyelerinden birinin, sanığın Demokratik İslam Kongresi adına herhangi bir toplantıya katılıp katılmadığını sorması üzerine, katılmadığı cevabını vermiştir.

Sanık müdafiilerinin TV programı ile ilgili sorusu üzerine İnan, vaaz programı yapmak isteyen bir gencin kendisi ile iletişime geçtiğini ve programı yaptıklarını, programın nerede yayınlanacağını bilmediğini, hatta yayınlandıktan çok sonra öğrendikten sonra da şaşırdığını ifade etmiştir.

Sanığın savunmasının bitmesi üzerine saat 13.00’da, 14.05’de devam etmek üzere duruşmaya ara verildi.

Aydın Ayhan:

Derneğin mobilya işlerini yapması vesilesiyle tanışıklığın olduğunu, iflas ettikten sonra eski mesleği olan İmamlığa geri döndüğünü, İBB’deki gassallık için İBB AKP adayı Binali Yıldırım’ın kardeşinden yardım istediğini, 2015’de ise Van’da bir köylüsünün öldüğünü, Belediye Başkanı AKP’li biri ile beraber bu taziyeye gittiğini, bu taziyenin iddianamede yer aldığını belirtti.

Mahkeme Başkanının soruları üzerine Ayhan, ne DİAYDER’in işe girmek için kendisine referans olduğunu ne de herhangi bir meblağ derneğe verdiğini belirtti.

Ali Fuat Hatip(Tutuklu-Segbis’den bağlandı):

Ailesinin yüzyıllardır ailesinin dini konularda medreselerde yetiştiğini belirten Hatip, iddianameye konu olan ifadelerinin tamamının Kuran referansı ve Kuran’ın gereği olduğunu, burada Kuran’ın yargılandığını belirtmiştir. İfadeden rahatsız olan mahkeme başkanı Gürlek, ‘Adamakıllı savunmanızı yapın’ şeklinde bir ifade ile sanığın sözünü kesmiştir.

Enver Karabey(Tutuklu-Segbis’den bağlandı):

Karabey, kendisinin 72 yaşında ve birçok hastalığının bulunduğunu, sağlık durumunun elvermediği için segbis’den katıldığını, kişisel ihtiyaçlarını dahi yardım almadan gideremediğini, ancak ilaçlarla duruşmayı takip edebildiğini belirtmiştir. Gerçekten de savunmasını tam anlamıyla yapabilecek sıhhatinin olmadığı hususu, tarafımızca gözlemlenmiştir.

Aramalarda ele geçirilen yasaklı bir kitap ile ilgili kitabın yasaklı olduğunu bilmediğini ve kendisi ile ilgili tape’lerde herhangi bir suç unsuru olmadığını belirten Karabey, Mahkeme başkanının soruları üzerine iş başvurusuna bireysel olarak başvurduğunu, ancak hem sağlık durumundan hem de maaşının kesilmesi ihtimalinden dolayı geri çektiğini ve birçok STK’nın olduğu, bir siyasi partinin olduğu toplantının suç kapsamında ele alınamayacağı belirtmiştir.

  1. Hafit Tunç (Tutuklu)

HDP üyesi olan Tunç, her konuştuklarının suç unsuru imiş gibi gösterildiğini belirtmiştir. Hakim’in sorusu üzerine Cemil Tunç’un (İddianamede 2016’da hayatını kaybeden PKK üyesi olduğu belirtilen) babası olduğunu ifade etmiştir.

Sanık müdafiileri, iddianamede, İBB tarafından verilen yardım kartlarının örgüt üyelerinin ailelerini ifade eden ‘Değer aile’lerine verildiğinin iddia edildiğini, bu kapsamda kendisine herhangi bir kart veya yardım yapılıp yapılmadığının sorulması üzerine, herhangi bir yardım veya kart almadığını belirtmiştir.

  1. Mehmet Emin Aslan (Tutuklu)

Basında asılsız karalama kampanyalarının yapıldığını, İBB seçimlerinin kaybedilmesi sonucu DİAYDER’in kurban edilmek istendiğini, birçok sanığın 65 ile 90 yaş arası olduğunu, HDP ile Dernek arasında irtibatı kurulmaya çalışılarak terör örgütü üyeliğine karine sayılmasını eleştirmiştir.

Mahkeme üyelerinden birinin, iddianame kapsamındabi bir whatsapp yazışmasına ithafen, ‘Yeğenin şehit midir, ölmüş müdür?’ şeklinde soru sorması sonrası, sanık müdafii Anayasa m. 25 ve 26’yı hem üyeye hem de sanığa hatırlatarak tepki göstermiştir.

Nezir Erdem (Tutuklu)

Kendisinin DİAYDER üyesi olmadığını ve günde 15-16 tane ilaç alarak hayatına devam edebildiğini belirtmiştir.

Sefa Mehmetoğlu (Tutuklu)

Kendisinin amatör olarak araştırmacı olduğunu, işinden ve evinden fırsat buldukça yazmaya gayret ettiğini, evinde 1000’den fazla kitap bulunduğunu, kendisinin sağlık personeli olduğunu, 2 yaşında bir çocuğu olduğunu, Hatice Turhallı ile de bu vesileyle tanıştığını, kendisinin DİAYDER ile olan ilişkisini, kendisinin de Şafi olduğunu ve eskiden yaşamış olduğu evin 1 sokak yanında mescidi bulunan dernek ile tanıştığını, dernek üyelerinin yaşlarından sebep zoom programını kullanamadıkları için, zoom toplantılarının yapılması konusunda bir kez yardımı dokunduğunu belirtmiştir.

İddianamede DİK(Demokratik İslam Kongresi)’nin çağrıcılar grubunda belirtildiğini, ancak kendisinin çağrıcılar grubunda olmadığını, 8 yıl önce yapılan DİK’e dinleyici olarak katıldığını, nitekim o yıllarda müslümanlar arasında, muhafazakar demokrasi, islam ve demokrasi, islam kardeşliği fikirlerinin tartışıldığı, kongrenin de bu kapsamda paneller yapılarak gerçekleştiğini belirtmiştir.

Kendisinin Özgür Gündem gazetesinde yazar olduğu iddiasına ilişkin ise, kendisinin hem araştırmacı hem de sık sık birşeyler yazdığını, kendisinin Özgür Gündem gazetesi’nde yazı yazmadığını, 2014 yılında Özgür Gündem gazetesinin forum bölümüne yazılar gönderdiğini ve bir kısım yazılarının o forumda yayınlandığını, bunun yanında Milliyet gazetesi, Star Gazetesi, Yeniasya Gazetesi’ne kadar farklı farklı alanlarda amatör olarak yazılar yazdığını belirtmiştir.

İddianamede kendisinin Hatice Turhallı(Ahmet Turhallı’nın eşi) ile olan telefon görüşmesi ile ilgili de telefon görüşmesini açıklayan Mehmetoğlu, görüşmenin Hatice Turhallı’nın kuran almak istediğini ve kendisinden kuran önerisi istediği şeklinde bir konuşma olduğunu, kendisinin de ona Diyanet’in Hafız Osman hattını önerdiğini belirtmiştir.

Sanık müdafii, Adalet Bakanlığı’nın 2020 verilerine göre iddianame düzenlenen adi suçlarda %75 gibi bir oranda hüküm açıklanırken, bu oranın terör suçlarında %40 civarında olduğunu, kolluğun ve savcılığın soyut belirlenimler yaparak ve hukukun dışına çıkarak iddianameler düzenlediğini, dosyada lehe olan birçok husus varken bunların toplanmayıp, delillerin kırpılarak, cımbızlanarak suçlu yaratmaya çalışan bir görünümün olduğu belirtilmiştir.

Saat 16.00’da duruşmaya, tüm tutukluların savunmasının alınmasının ardından 21.02.2022 Pazartesi saat 10.00’da devam edilmek üzere ara verilmiş, tahliyeye ilişkin kararın Pazartesi günü değerlendireceği belirtilmiştir.

Fahrettin Ülgün

Ülgün, yardım alan ‘değer ailelerinden’ birinin oğlunun askerde olduğunu, bu sebeple o kişinin -Terörist eşi mi yoksa asker annesi mi- olduğunu sormuş, suçun şahsiliği ilkesini de tekrar hatırlatarak suç işlemiş bir kişinin ailesine yardımın devlet nezdinde de hukuki ve meşru olduğunu belirtmiştir. İddianamede terörle iltisakın karinesi olarak belirtilen bir diğer yardıma muhtaç kişinin de yatalak olduğunu, üstüne çocuğunun da PKK itirafçısı olduğunu belirtmiştir.

Mahkeme başkanı birkaç kişinin ismini vererek Ülgen’e İBB’deki işine aracı olup olmadıklarını sormuş, Ülgen bu kişileri tanımadığını belirtmiştir. Dağıtılan yardım kartları ile ilgili ise mahkeme başkanı İBB’nin kendisinin yardım kartlarını ilgililere dağıtmadığını ama DİAYDER’e neden yardım kartlarını verdiğini sorması üzerine, tüm belediyelerin bu tür sosyal yardımları dernekler vasıtasıyla yaptığını belirtmiştir.

İbrahim Yalın

Gözaltı işlemi için yapılan polis baskını ile ilgili söze başlayan Yalın, kolluk birimlerinin tavırlarının çok sert ve aşağılayıcı olduğunu, kendi iki çocuğunun gözü önünde silahla tehdit edildiğini, çocuklarının psikolojilerinin bozulduğunu belirtmiştir. Gözaltı süresince de 7 gün boyunca kasıtlı olarak aç bırakıldıklarını belirtmiştir.

  1. Lütfü Büyükefe

Kendisine çapraz sorgu yapılarak kimden emir aldığına ilişkin soruların olduğunu, iddianamenin hiçbir delil sunma gereği duymadan soyut çıkarsamalar yaptığını belirtmiştir.

  1. İbrahim Şek

Sağlık durumunun etkin bir savunma yapmaya elvermediği tarafımızca gözlemlenen Şek, sanık sandalyesine diğer sanıkların yardımıyla götürülmüş, savunmasında hafızasının çok zayıf olduğunu, iddia edilen şeyleri hatırlamadığını belirtmiştir.

  1. Ali Demir (Segbis)

Kendisinin okuma yazma bilmediğini belirten Demir, çocuğunun asker olduğunu ifade etmiş ve suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.

  1. Abdülhadi Öztekin

Suçlamaları kabul etmeyen Öztekin, hakimin Akide(kızı)’yi tanıyor musun sorusu üzerine kızı olduğunu ve öldürüldüğünü belirtmiştir. Sanık müdafiilerinden birinin Öztekin’in İBB’nin dağıtmış olduğu yardım kartlarından herhangi birini alıp almadığına ilişkin sorusuna da almadığına ilişkin yanıt vermiştir.

  1. Fevzi Barış

Marketlerden gelen yardım fişlerini ve sair diğer yardım kolilerini yardıma muhtaç olan kişilere verildiğini ve suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.

  1. Nasri Tonğuç

29 yıl devlet memurluğu yaptığını belirten Tonğuç, sırf bu derneğe üye olduğu için yargılandığını belirtmiştir.

  1. Mehmet Şimşek

Suçlamaları reddeden Şimşek’in müdafi, tapelerin geniş bir yorum yapılarak değerlendirildiğini belirtmiştir.

  1. Hasan Karahan

Mahkeme başkanının sorusu üzerine, İBB’ye gassal olarak iş başvurusunda bulunduğunu ancak alınmadığını, sanık müdafiilerinin soruları üzerine gassallık için yapılan sınava girmediğini belirtmiştir.

Sanık müdafii, CMK 172 gereği kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin verilen karardan sonra yeniden aynı fiille ilgili kamu davasının açılamayacağını, CMK 118’de gece araması yapılmasının yasak olmasına rağmen gece araması yapıldığını belirtmiştir.

Savunmaların ardından savcılık makamı mütalaasını vermiş ve duruşmaya 13.20’de devam etmek üzere ara verilmiştir.

Sanık Mehmet İnan müdafii derneğin tarihsel perspektifine dayanarak medrese kültürünün, “mele” ve “seyda” kavramlarının anlamına değinerek medreselerin Selahattin Eyyübi tarafından kurulduğunu, bu medreselerde dini hizmetin yanı sıra bilimsel eğitimin de verildiğini belirterek birçok Türk ve Kürt ünlü şair, edebiyatçı, felsefesi, siyaset bilimci ve sair büyük düşünürü çıkarttığını, toplumda saygın, toplumun problemlerini çözen insanlar olduklarını, mevcut hükümetin barış süreci zamanında derneğin kapısını defalarca çaldığını, Kurtuluş Savaşı zamanında bu medrese geleneğinin M. Kemal Atatürk tarafından Sivas ve Erzurum Kongreleri’ne davet edildiğini, 2011’de Yeni Şafak gazetesi haberlerinde ‘mele’ ve ‘seydaların’ ‘toplumsal barıştaki rollerine’ işaret edildiği belirtilmiştir.

Yardım kartlarının terörle iltisaklı kişilere verilmesi iddiasına ilişkin ise yardım kartlarının asker ailelerine de verildiğini ve PKK itirafçılarının ailelerine bu kartların verildiğini, verilen tutuklama kararının hukuka aykırı olduğunu,  sanıkların 30 saatten fazla gözaltında aç ve susuz bırakıldıklarını, HTS kayıtları ve tapelere ilişkin yorumların aşırı geniş, bağlamsız ve gerçek dışı olduğunu, sanığın 2015 tarihinde Şemdinli’de bulunduğunu ve bunun terör örgütü üyeliği olarak gösterilmeye çalışıldığını ancak köyün bir korucu köyü olduğunu, aynı yerde, aynı tarihte mevcut Küçükçekmece Kaymakamı Bediroğlu’nun da bulunduğunu belirtmiştir.

Ekrem Baran ve Enver Karabey müdafi ise iddianamenin ve davanın hukuki değil siyasi olduğunu belirtmiştir. İddianamede kısıtlılık kararı varken, avukatlar dahi dosyayı göremezken iddianamenin basına dağıtıldığını ve sanık müdafilerin davayı basından öğrendiklerini, Hüda Kaya’nın annesinin vefatına ilişkin yapılan başsağlığı aramalarının iddianamenin içine sokulduğunu, ‘dini konulardan ziyade terör örgütünün kullandığı hak, hukuk, adalet gibi örgütsel temeli bulunan konularda TV programları yapılmaktadır’ gibi ifadelerin iddianamenin siyasi niteliğini gözler önüne serdiğini belirtmişlerdir.

Derneğin dağıttığı kartlarından birkaçının söz edilen ailelere verildiği, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Güçlendirme Kanunu çerçevesinde bu ailelerin devletten yardım aldıklarını, kartların %96’sına ilişkin ise böyle bir iddianın dahi olmadığını, iddianamede adı geçen ‘Değer Aileleri’nden olmasına rağmen onların yardım kartı almadığını, bir kısmının ise PKK itirafçılarının aileleri olduğunu belirtmiştir.

Sanık Mehmet Emin Aslan müdafi iddianamede barış sürecine destek vermenin suç kapsamına sokulmaya çalışıldığını, sanıkların kullanmış oldukları ifadelerin, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları doğrultusunda ifade özgürlüğü kapsamında  olduğunu, iddianamede genel yaklaşımın suçluluk karinesi olduğunu, şüpheden kolluğun yararlandığını, soruşturmada hiçbir somut veri olmadığını, tutuklamaya gerekçe olarak Kürtçe hutbe okunmasının belirtildiğini ve davada silahların eşitliğinin rafa kalktığını belirtmiştir.

Duruşmaya 15.20’de devam etmek üzere ara verilmiş, sanık müdafileri, sanıklardan birinin 44.000 kişi ile yaptığı telefon görüşmesi içinden terörle iltisaklı olduğu tespit edilen 65 kişi ile telefonla görüştüğü, bir başka yerinde 77, bir başka kısmında ise 72 kişi ile görüştüğünün tespit edildiği, dosyaya konulan istihbarat raporunun imzasız olduğu veya cenazelerinin ardından et yemeğine ilişkin yapılan konuşmaların şifreli olarak değerlendirilmesi gibi ciddiyetsiz bir iddianame olduğu belirtilmiştir.

CMK m. 135 tedbirinden önceki tarihli konuşmaların iddianamede yer aldığını, darbe girişimi sonrasında binlerce derneğin kapatılmasına rağmen DİAYDER’in o tarihlerde kapatılmadığını, iddianamede bir marketten alınan 190 TL’lık peynirin örgüte para göndermek olarak nitelendirildiğini belirtmiştir.

Savunmaların ardından 17.16’da duruşmaya 17.45’de ara verilmiş, duruşma seyirciye kapatılmıştır.

Ara Kararlar:

-Bu duruşmada ifadesi alınamayan Mehmet Nas, Nur Mehmet Işık ve Rıza Oğur ve Halil Bulut’un savunmalarının gelecek duruşmada alınmasına,

-Sanık Halil Bulut’un Segbis yoluyla duruşmaya katılımının sağlanmasına, sanığın Türkçe bilmemesi sebebiyle Kürtçe bilen tercüman bulunması hakkında usuli işlemler yapılmasına,

-Bir kısım sanıklar tarafından verilen tevzi-i tahkikat taleplerinin celse arasında değerlendirilerek karara bağlanmasına,

-İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nin birleştirmeye muvafakat vermesi halinde birleşen dosyaya ilişkin sanık beyanlarının önümüzdeki duruşmada alınmasına,

-Sanık Fahrettin Ülgün hakkında derdest bulunan İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı dosyaya ilişkin belgelerin istenmesine, evraklar geldikten sonra birleştirmeye ilişkin kararın verilmesine,

-İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’na DİAYDER hakkında idari bir soruşturmanın bulunup bulunmadığının sorulmasına, var ise buna dair teftiş kurulu raporlarının istenmesine,

Soruşturma aşamasında gizli tanıklar X, Kartal ve Padişah ile açık tanık Elhem Demir’in dinlenmesi için usuli işlem yapılmasına,

-İBB’de çalışan Yavuz Saltık ve Nilüfer Taşkın’ın tanık olarak dinlenmelerine ilişkin usuli işlem yapılmasına,

-Dosya kapsamında savunmaları alınan Abdülhadi Öztekin, Ali Demir ve İbrahim Şek bakımından, konutu terketmeme şeklinde adli kontrolün kaldırılmasına, yurtdışına çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin devamına,

-Bunların dışında konutu terketmeme şeklinde adli kontrol kararı bulunanlar bakımından konutu terketmeme adli kontrol işleminin devamına,

-Hakkında daha önce imza atma tedbiri bulunan tüm sanıkların imza atma tedbirinin kaldırılmasına,

-Sefa Mehmetoğlu bakımından tutuklama kararının devamının orantısız olacağı, Nezir Erdemci ve Enver Karabey bakımından sanıkların yaş ve sağlık durumları sebepleriyle tahliye edilmelerine, tahliye edilen sanıklar bakımından haftanın 1 günü pazar günleri imza atma tedbirinin uygulanmasına,

-Diğer tutuklu sanıklar bakımından tutukluluğun devamına,

-İstanbul Valiliği Dernekler Masasına DİAYDER’in aktif faaliyetlerinin devam edip etmediğinin sorulmasına, ve

-Bir sonraki duruşmanın 18 Mart 2022 saat 10’da yapılmasına oybirliğiyle karar vermiştir.

Deniz Poyraz Davası Duruşma Raporu – 2

DENİZ POYRAZ DAVASI

MAHKEME: 6. AĞIR CEZA MAHKEMESİ

DOSYA NO: 2021/313 E

24.01.2022 TARİHLİ DURUŞMA

OLAY ÖZETİ

17 Haziran 2021 tarihinde, Halkların Demokratik Partisi İzmir il binasına, saat 11.00 sıralarında, Onur Gencer adında bir şahıs saldırıda bulunmuş ve parti merkezinde bulunan parti çalışanlarından Fehime Poyraz’ın kızı Deniz Poyraz’ı öldürmüştür. Deniz Poyraz’ın öldürülmesi ve HDP il binasına yapılan silahlı saldırı hakkında, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılarak, 29.09.2021 tarihinde bir iddianame hazırlanmış, iddianame ile şüpheli Onur Gencer hakkında kasten öldürme, işyeri dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçları yönünden cezalandırılması talep edilmiştir. Şüpheli Onur Gencer soruşturma aşamasında bir gün gözaltında kalmış, olayın ertesi günü çıkarıldığı İzmir 3. Sulh Ceza Hakimliğince tutuklanmıştır.

İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen dosyanın ikinci duruşması İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda görüldü.

DURUŞMA ÖNCESİ

24.01.2022 tarihinde saat 8.30 civarında İzmir Adliyesi C Kapısı önünde duruşmayı izlemeye gelen çok sayıda kişi toplanmıştı. Yine kadınlar çoğunluktaydı. Sık sık ‘Hepimiz Deniz’iz, Öldürmekle Bitmeyiz’ sloganları atıldı. Adliye önünde yapılacak basın açıklamasında HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve parti milletvekilleri ile   CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, SYKP Eş Genel Başkanı Cavit Uğur, YSP Eş Sözcüsü Ayşe Erdem, Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, İzmir Kadın Platformu, Barış Anneleri ve Poyraz ailesi bulunmaktaydı.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar basın açıklamasında “17 Haziran’da Deniz Poyraz’ın kanı akıtıldı ama saldırının tek hedefi Deniz Poyraz değildi. Saldırı aynı zamanda HDP’ neydi. Saldırı aynı zamanda demokratik siyaseteydi, Türkiye’deki kadın ve demokrasi mücadelesine, barış mücadelesine yönelikti. O kurşunlar barışı, demokrasiyi, kadın mücadelesini, emek mücadelesini hedef almıştı. Arkasında güçlü bir örgütlü plan vardı, sistemli bir cinayet hazırlanmıştı ve belki de onlarca kişinin katledilmesi hesaplanmıştı. Ellerindeki gücü örgütlü kötülüğü örtbas etmek için kullandılar. Bu örgütlü kötülüğü ancak örgütlü iyilikle yenebiliriz…Bu tür saldırılarla yıldırmayı başaramayacaklar. Adalet, hakikat ve barış için buradayız.” dedi

İzmir Kadın Platformu adına açıklama yapan Günseli Kaya, “Katliamı gerçekleştiren Onur Gencer’in en ağır cezayı almasını talep ediyoruz, ama yetmez. Bu katliama yol verenin, hedef gösterenlerin, mahkeme salonunda güç verenlerin yargılandığı güne kadar mücadelemiz sürecek. Bilsinler ki ne yaparlarsa yapsınlar bizler mücadelemizden bir adım geri atmayacağız.” dedi.

Duruşmaya katılım ülkenin genelinde yaşanan kötü hava şartlarının etkisiyle bir önceki celseye göre daha az dı.

DURUŞMA SIRASINDA

Duruşma arar karar gereği saat 09.00’da başlaması gerekirken, salona alınacak kişilerin sayısı ve kimliği konusunda müzakerelerin uzaması nedeniyle saat 12.30 gibi başladı. Yaşanan gecikme salonda bekleyenlerin yorulmasına ve gerilmesine neden oldu. Önceki celse, izleyici ve taraf sayısı dikkate alınarak İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin konferans salonu kullanılması kararı alınmış olsa da, mahkeme heyetinin bu kararından döndüğü, duruşmanın kendi mahkeme salonunda yapılacağı bilgisi şifahen verildi. Bunun üzerine çok sayıda kişi içeri girmek üzere İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunun önünde toplandı.

Saat 11.10’da bekleme alanında bulunan kalabalığa karşı tanık isimleri okundu. Hazır bulunan tanıklar kimlik tespiti için kaleme çağrıldı. Bu sırada Güvenlik Şube Müdürlüğünde çalıştığını öğrendiğimiz bir kişi, tanık listesine bakarak isimleri not aldı. Ayrıca adliye girişindeki güvenlik görevlileri ile polisler arasında iletişimin olduğu, duruşma salonuna alınacak kişilere karar verdikleri görüldü. Duruşmaların beklendiği alanın hemen üstünde bulunan merdivenle çıkılan balkon alanında çok sayıda siperlikli polis duruşma salonunun giriş kapısına izliyordu.

Mahkemeden, duruşma salonuna, sınırlı sayıda kişinin alınacağı bilgisi gelmesi üzerine, İzmir Baro Başkanı Av. Özkan Yücel duruşma salonu dışındaki kişilere içeriye alınacak kişiler için liste yapılacağını duyurdu. Oluşturulan listedeki kişi sayısı yüzü aşkın olması nedeniyle sözlü olarak anlatılıp bir sıralama yapılarak içeriye bir düzen halinde girişler yapıldı. Duruşma salonunda bulunan oturma yerlerinin dolduğu söylenerek salon kapısı kapatılıp kilitlendi. Salona giriş çıkışlarda güvenlik kilidi açıp tekrar kapatıyordu.

Saat 11.40’ta salona sırasıyla müştekiler, baro başkanları, müdahale talebinde bulunacaklar ve avukatlar alındı.

Öğleden sonra saat 12.26’da kapı açıldı ve bekleyenler içeriye alınmaya başlandı. Herkes yerleştikten sonra mahkeme başkanı görüntü kaydının alınmasının yasak olduğunu, duruşmanın SEGBİS ile kayıt altına alınacağını söyledi. Mevcut mahkeme salonunun yetersiz olması sebebiyle 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunun kullanılmasına dair kurulan ara karardan neden vazgeçildiğine dair bir açıklama yapılmadı.

Duruşmada öldürülen Deniz Poyraz’ın ailesi ve yakınları ile müdahale talebinde bulunacak çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum temsilcileri, baro başkanları ve avukatlar vardı. Duruşma salonunda ağırlığı hissedilecek kadar çok sayıda polis, jandarma, mavi bereliler ve özel güvenlik görevlileri bulunmaktaydı.

Saat 12.29’da taraf yoklamasına başlandı. Başlamadan önce mahkeme başkanı, 29 Aralık 2021’de görülen önceki celsede arbede çıktığından duruşmanın ertelendiğini, yargılamanın etkin yapılamadığını, sosyal medyada görüntü paylaşıldığını ve bu konuda Savcılığın resen soruşturma başlattığını; Türkiye’de ve dünyada dikkatle izlenen bir dava olduğunu, onların da görevlerini sonuna kadar yapmak için burada olduklarını dile getirdi. Duruşmada düzen ve disiplin sağlanamadığı takdirde duruşmanın İzmir’e 83 km uzaklıkta bulunan Aliağa Kapalı Cezaevi Kampüsü’ndeki duruşma salonunda yapılacağını söyledi.

Tek tek müşteki vekillerinin isimleri yazdırıldı. Daha sonra müdahil olmak isteyenlerin isimleri sırasıyla okunarak yoklama alındı.

Salonun izleyiciler bölümünde oturan kişiler tarafından sanığı görmek mümkün değildi.  15 kişilik mavi bereli ve 21 kişilik jandarma ekibi sanığın çevresini tamamen sarmıştı. Yan yana bulunan jandarmalar silahlarını taşır şekilde seyircilere doğru bakar pozisyonda ayakta duruyorlardı.

Taraf yoklaması bittikten sonra tanık yoklaması yapıldı. Sonrasında ise Mahkeme Başkanı katılma talepleri olanların adını söyleyeceklerini, onların da sözlü olarak katılma taleplerini uzun tutmadan birkaç cümle ile özetlerini dile getirmelerini, bu şekilde sırasıyla talepleri alacaklarını, duruşmanın SEGBİS ile kayıt altına alındığından tutanağa geçirilmeyeceğini söyledi. Bu kadar kişinin tekrar toplanmasının zor olduğunu, saatin 12.45 olduğunu, zamanın ekonomik kullanılmasını istediğini de ekledi.

İlk olarak HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ile başlandı. Mithat Sancar konuşmasında “Savcılık katılma taleplerimizi işyeri dokunulmazlığı ve mala zarar verme ile sınırlandırmaktadır. Oysa dava konusu ve zararımız bundan daha fazladır. Biz parti üyemizi, canımızı kaybettik. Mahkemenizin sorumluluğu yalnızca bize karşı değil tüm insanlığa karşıdır. Bu saldırı siyasi iktidarın HDP’ni hedef göstermesinin sonucudur…” dedi.  Konuşması 15 dakika sürdü. Sonra tek tek müdahale talepleri alınmasına devam edildi.

Yaklaşık otuz dakika sonra, heyet başkanı konuşmaların kısa tutulmasını istediğini, diğer türlü zamanın yetmeyeceğini, duruşma sarkarsa beklenen amacın gerçekleşmeyeceğini söyledi.

Devrimci İşçi Partisi adına katılma talebinde bulunan Şiar Rişvanoğlu açıklamasında güvenlik görevlilerinin silahlı olduğunu söyledi. Bunun üzerine Başkan, bir önceki celse arbede çıktığını, tedbir amaçlı olduğu cevabını verdi.

Müdahale taleplerinde bulunan taraflardan bazıları işlenen suçun siyasi soykırım bazıları da insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Mahkeme başkanı ve sağında oturan üyenin duruşma süresince maske takmadığı, savcının ve diğer üyenin ise Pandemi önlemleri kapsamınca maske taktığı görüldü. Ayrıca duruşma süresince yalnızca Başkanın dosyayla ilgilendiği, üyelerin ve savcının başka işlerle meşgul olduğu, nadiren göz teması kurdukları, aktif olarak duruşmaya katılmadıkları gözlemlendi.

Saat 13.50’de Baro Başkanları ve Baro adına katılma talebinde bulunacak kişilere söz verilmeye başlandı. İzmir Baro Başkanı Av. Özkan Yücel’in başladığı konuşma, diğer Baro Başkanları ve temsilcileriyle devam ederek yaklaşık 1 saat sürdü. Bursa Barosu yürütme kurulu üyesi Cahit Kazak: “Kolluğun silah bulundurması kanuna aykırı, güvenlik sebebiyle bile olsa tutanağa geçirilmesi gerekir, her ay kolluk silahıyla siviller öldürülüyor, tutanağa geçirilmezse heyetin ihmali söz konusu olacak” dedi. Karara bağlamaları için gereği düşünüldü şeklinde zapta geçirilmesini istedi. Mahkeme başkanı mikrofona konuşmadığı için ne söylediği duyulamadı.

Katılma talepleri alınırken Başkan zaman zaman “Toparlayalım, uzun tutmayalım” uyarısında bulundu.

Poyraz ailesi avukatlarından Av. Gurbet Uçar, mahkeme başkanı sanık savunmasına geçmek istediği sırada söz alarak, sanığın gözaltına alınma biçimi, kollukta geçirdiği süre ve makam odasında kalır gibi görüntülerin dosyada olduğunu, sanığın cezaevinde de aynı konforda yaşayıp yaşamadığını bilmediklerini ve katilin bu cinayeti tek başına yaptığını söylese de ona kapıları açanların ve konfor sağlayanların bulunup cezalandırılmasını istediklerini bildirdi.

Heyet, Deniz Poyraz’ın ailesi ve HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP İzmir İl Örgütü Eş Başkanları ve avukatlarının katılma taleplerinin kabulüne, diğer gerçek ve tüzel kişilerin ise dava konusu suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle katılma taleplerinin reddine karar verdi. Saat 15.00’te kişisel ihtiyaçların giderilmesi gerekçesiyle duruşmaya bir saat ara verildi.

Duruşma verilen aradan sonra saat 16.20’de sanığın savunmasının alınmasıyla tekrar başladı. Mahkeme Başkanı sanığa tasarlayarak insan öldürme, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından yargılandığını hatırlatarak “Kullandığın dile dikkat ederek, sağa sola dönüp bakmayarak sadece mahkemeye yönelik olarak, sayılan suçlara ilişkin savunmanı yapabilirsin” dedi.

Sanık: “Bu kanlı baskının evveliyatı geçmişe dayanıyor diyebilirim. 98 yılında annemin HDP’liler tarafından tehdit edilmesiyle başlayan bu süreç 17 Haziran’da son bulmuştur. Annemin yaşadığı travmalar sonucunda ruh sağlığı bozulmuştur. Sadece bu değil; suikasta maruz kalmamız ve sonrasında hiçbir şey yapılmaması gibi yaşadığım birçok travmadan kurtulmak istedim. Bu kanlı baskından pişman değilim. Ayrıca Deniz Poyraz’ın ailesinin de araştırılmasını istiyorum.” dedi

Mahkeme Başkanının “Bu eylemi niçin gerçekleştirme kararı aldın? Maksadın nedir?” sorusunu;

Öncelikle içimi soğutmak, kendimi iyi hissetmek için yaptım, tamamen kendi isteğimle tek başıma yaptığım bu kanlı baskın başkalarına mal edilmesin.” şeklinde yanıtladı.

Başkan bunun üzerine “Nasıl bu kararı aldın? Bu fiili gerçekleştirdiğin tarihe kadar neler yaptın?” diye sordu.

Sanık; “Suriye’de YPG’nin yaptığı suikasttan sonra intikamın zamanının geldiğini fırsat bekliyordum. İntikam fikri 4-5 yaşlarındayken aklımda vardı. “

Mahkeme başkanının, dosyada bulunan, sanığın Kemalpaşa atış poligonunda atış yaptığı bilgisi üzerine yönelttiği soru üzerine sanık “Merakım olduğu için atış eğitimi aldım, silahı alma nedenim ise intikam planı olduğu içindi. Olaydan önceki gece heyecandan uyuyamadım, sabah 10.00-10.30 civarı taksiye atlayıp binaya geldim, silahla içeri girdim. Halbuki beş dakika sonra orada olsaydım bol leşli, kanın su gibi aktığı bir baskın olacaktı.” dedi. Bu sözleri söylemesiyle Deniz Poyraz’ın ailesinden ve salondan sesler yükseldi. Sinkaflı küfürler ve feryatlar duyuldu. Bunun üzerine Başkan “Sakin olun.” diye seslendi. Sanık “Sayın Başkan üzerime saldırıyorlar” dedi.

Bir süre sonra kişiler sakinleştirildi ve sanık bir kez daha uyarıldı. Başkan “Söylenenler SEGBİS’le kayıt altına alınıyor. Savunmana devam edebilirsin, arkanı dönme” dedi. Sanığa savunmasına kaldığı yerden devam etmesi için söz verildi. Başlamak üzereyken salonda bulunan avukatlardan sesler yükseldi. Başkan “Bari sizler sakin olun. Aile zaten zor duruyor” dedi. Sanık devam etmek üzere başladığında; “Beş dakikayla kaçırdığım kanlı baskın…” sözlerini tekrar etti. Salondan “Bu ne rahatlık, şerefsiz, alçak” sesleri yükseldi. Gerginlik tekrar arttı.

Mahkeme Başkanı sakin bir ses tonuyla “Sanığı da uyardım, sizlerden de tekrar sataşma istemiyorum, düzeni bozan olursa duruşma salonundan çıkarmak zorunda kalacağız, bunu yapmak istemiyoruz, sakin olun suç oluşturan sözler söylemeyin” dedi. Bunun üzerine izleyici kısmından “Bol kanlı gibi kelimeleri tekrar tekrar söylemesine müsaade etmeyin” tepkileri yükseldi.

Sanık savunmasına devam ederek “Öcalan ve Demirtaş özel ilgi alanım, diğerleri çok da farklı değil, ha Deniz Poyraz ha Murat Çepni, keşke o da arada kaynasaydı” demesi üzerine salondan tekrar sesler yükseldi. O sırada salonda bulunan Murat Çepni “Buradayım” diyerek sanığa tepki gösterdi.

Başkanın “Böyle savunma yapamayız, böyle duruşma yapamayız” demesi üzerine izleyici kısmında bulunan bir avukat “Zaten böyle savunma yapılmaz, duruşmanın yönetimi ve idaresi de, sanığın suç işlemesinin engellenmesi de heyete aittir” diye tepki gösterdi.

Sanığın konuşması sırasında duruşma salonundaki hava çok gergindi, salonun her yerinden sesler yükselmeye devam etti. Mahkeme başkanının sağında bulunan üye, öncelikle sanığı kimseye sataşmaması konusunda uyardı ve “Yargılamaya saygı duyun, bırakın sanık savunmasını yapsın” dedi.

Mahkeme Başkanının “Eylemi gerçekleştirme biçimini anlat” demesi üzerine sanık; “Çantayla içeri girdim, sağa döndüm bir ses duydum, cam çerçeve kırdım, resimler vardı onlara da ateş ettim, üstüm kirlendi diye elimi yıkadım sonra aşağı gidip teslim oldum.” şeklinde kısa bir anlatımda bulundu.

Mahkeme heyet üyelerinden hâkim, sanığa, banka hesap hareketlerinde görünen 85.000 TL sını sorduğunda, sanık, bu rakamın çekmiş olduğu krediden dolayı olduğunu ve eylemi için talimat almadığını, bireysel olduğunu söyledi.

Savcılık makamı sanığa savunması sonrası herhangi bir soru yöneltmedi.

Sanık savunmasını bitirdikten sonra müştekiler vekili Av. Türkan Aslan “Sanığa sayın mahkemenizin sorması gereken çok soru olduğunu düşünüyorum, sorularımızı bir sonraki celse sormak isteriz, bu atmosfer içerisinde sağlıklı sonuca ulaşılamayacak, önümüzdeki celse doğrudan soru sorma hakkımızı kullanmak isteriz, sorularımız çok sayıda, sanığa savunmasına savunma demek mümkün değil. 100’ü aşkın sorumuz var, şimdi başlarsak yetişmesi mümkün değil, bir sonraki celse erken başlanacak, herkes daha sakin iken başlamak daha iyi olacak. Sanık yeni yeni şeyler söylüyor; Suriye’de suikasta uğradığına ilişkin bilgi daha önce yoktu mesela” dedi.

Başkan “Biz devam etmeyi düşünüyoruz, sorularınızı sorabilirsiniz” demesi üzerine Av. Türkan Aslan; “Telefonumuza mesaj geldi, arkanızdaki kapı açık, arkada birileri var sanıkla göz temasındalar” dedi. Bunun üzerine Başkan kalkarak kapıyı kapatarak bir meslektaşının geldiğini söyledi. Ancak salondan, başından beri orada bir kişinin olduğuna dair itirazlar yapıldı.

Mahkeme Başkanı, müşteki vekillerine, soru sorma haklarını saklı tuttuklarını söyleyerek müştekilerin beyanlarını almaya geçti.

Önce baba Abdullah Poyraz tercüman aracılığıyla Kürtçe konuştu. Kürtçe beyanların Türkçeye çevrilmesi sırasında yaşanan anlam kaymaları sebebiyle anne Fehime Poyraz herkesin anlamasını istediği ve sanığında anlaması için Türkçe konuşacağını söyledi. Anne Fehime Poyraz “Ben bir anneyim. Hiç bir anne böyle bir acı yaşamasın. Biz barış istiyoruz. Anneler ağlamasın, babaların yürekleri yanmasın” diyerek, sanığın yurt dışında eğitildiği, bu eylemi tek başına planlamadığı arkasında başka güçlerin olduğu ve bunların aydınlatılması gerektiğini söyledi. Anne Fehime Poyraz konuşmasını bitirdikten sonra tüm salon alkışladı. Deniz Poyraz’ın kız kardeşi sanığın yapmış olduğu savunma sonrası duyduğu öfke ve üzüntüden konuşmak istemediğini söyledi. Poyraz yakını diğer müştekiler açıklamalarında sanığın cezalandırılmasını istediklerini söylediler.

HDP İzmir İl Eş Başkanı Abdülkadir Baydur katliamın adım adım geldiğini, iktidarın hedef gösterdiğini, hiçbir zaman can güvenliklerinin olmadığını, bilerek göz yumulduğunu söyledi. Olay anında binaya gittiğinde kapıda iki tane silahlı sivil polis olduğunu, neden burada olduklarını sorduğunda “İkinci katta silahlı baskın var, biz müdahale edemeyiz, çelik yelekli ekipler gelecek onlar müdahale edecekler” dediklerini, yukarıdan cam ve silah sesleri gelirken, çelik yeleklilerin aşağıda beklediğini ve sanığın silahıyla aşağıya inene kadar kimsenin müdahale etmediğini açıkladı.

Tüm müştekilerin beyanları alındıktan sonra, saat 17.33’te tanıkların dinlenilmesine geçildi. İlk olarak olay günü sanık Onur Gencer’in kullandığı taksinin şoförü İbiş Şık dinlendi. Olay günü sanığı İzmir Ticaret Okulu’ndan aldığını, İkiçeşmelik’te İngilizce kursunun olduğu yere bıraktığını, elindeki çantada ne olduğunu bilmediğini, sanığın hızı sevdiğini taksideyken her zaman müziğin sesini açtırdığını, sanığın hiperaktif birisi olduğunu söyledi. Diğer tanıklar dinlendikten sonra birkaç defa daha Tanık İbiş Şık’a sorular yöneltildi. Tanığın çelişkili beyanlarda bulunduğu, konuşmaktan imtina ettiği görüldü.

Daha sonra dinlenen beş tanık; Türk Telekom şirketinde teknik eleman olarak çalıştıklarını beyan ederek, o gün özel bir belge almak için sınava girdiklerini, sınav esnasında kulaklık takılı olduğu için silah sesi duymadıklarını, sınav görevlisi bir öğretmenin kendilerini uyardığını ve binadan çıkarak polislerin talimatıyla bina altında bulunan otoparkta toplandıklarını beyan ettiler.

Av. Türkan Aslan öz alarak mahkeme başkanına sanığa yöneltilecek sorularını sormadan diğer tanıklara soru yönetmeleri halinde sanık savunmasının etkileneceğini bu nedenle diğer tanıkların dinlenmesi için gelecek celsenin beklenmesini sanığa yöneltecekleri soruların cevaplarını sanıktan aldıktan sonra diğer tanıkların dinlenmesinin doğru olacağını ve saatin geç olduğunu duruşmanın bitirilmesini talep etti.

Mahkemenin tanıkların hepsini dinlemek için ısrar etmesi üzerine; “Sabahtan beri duruşmanın mahkeme heyetinin istediği doğrultuda şekillendirildi, maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasını çöpe atıyorsunuz. Zaten 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda yapılması gereken duruşma bu salonda yapıldı ve biz de bu şekilde kabul ettik, şehir dışından gelenleri dışarıda tutmak zorunda kaldık. Maddi gerçeklik tanıkların tekrar tekrar çağrılmasına değecek bir gerçekliktir, tam olarak sanık sorgulaması yapılmadan tanıkların aceleyle dinlenmesiyle adaleti bulamayacağız. Yargılama şekli böyle olacaksa biz aradan çekilelim, siz iddianamede öngörülen cezayı verin yargılamayı burada bitirelim. Tanıklar akraba ve sanığın en yakın çevresi olduğu için tanıklara sorulacak soruların sanığa iletilmesi imkânı var” dedi. Başkan “Kaygılarınızı anlıyoruz” diyerek sanık müdafine söz verdi. Sanık müdafi de “Sanığın savunması tamamlandıktan sonra tanıkların dinlenmesine geçilsin” dedi.

Saat 18.40’ta, dinlenen tanıklar dışarı çıkarıldı, heyet yargılamaya gelecek celse devam edilmesi konusunda ortak kanıya vardı ve bir sonraki duruşma tarihi 29.04.2022 saat 9.00 olarak belirlendi.

ARA KARARLAR

1-Tanık Oytun Yüksel hakkında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi yazılan 08/12/2021 tarihli talimat cevabının beklenilmesine,

2-Tanık Oğulcan Dinçsever hakkında Küçükçekmece Ağır Ceza Mahkemesine yazılan talimat cevabının beklenilmesine,

3-Tanık Alican Tekin’in bilgi ve görgüsünün tespiti için Kemalpaşa Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazılmasına,

4-Tanık Metin Dönerer’in 18/01/2022 tarihli duruşma dışında ifade vermek istediğine ilişkin isteminin reddine, -Bilgi ve görgüsünün tespiti için zorla getirilmesine,

5-Bu celse yapılan yoklamada hazır oldukları anlaşılan fakat sanığın çapraz sorgusu tamamlandıktan sonra dinlenilmesine karar verilen tanıklar Özkan Gökkaya, Zühal Mandacı, Görkem Ömer Arslan, Hande İriş, Yasin Filiz, Nurgül Gencer ve Nuri Gencer’e bir dahaki duruşma gün ve saatinde mahkememizde hazır bulundurulması konusunda ihtarat yapılmasına, (tanıklar Özkan Gökkaya ve Zühal Mandacı’ya duruşma salonu dışından ayrıldıkları için ihtarat yapılamadı, diğer tanıklara ihtarat yapıldı.)

6-Duruşmaya gelmeyen tanıklar Metin Dönerer, Fisun Güreli, Sıla Yılmaz, Toygaz Yavuzcan, Özge Yavuzcan, Gülay Yıldıran, Hacay Yılmaz, Derya Özgen, Doğukan Çetin ile bugün duruşmaya gelip duruşma salonu dışından ayrılan tanıklar Özkan Gökkaya ve Zühal Mandacı’nın zorla getirilmelerine,

7-İzmir Olay Yeri İnceleme Müdürlüğüne yazı yazılarak, kolluk görevlilerinin olay mahalline girdikleri andan itibaren yapılan kamera çekimlerinin ham halinin ve fotoğrafların tamamının gönderilmesinin istenilmesine, kesintisiz görüntü almak yerine kesik kesik değişik zaman dilimlerine ait neden görüntü çektiklerinin sorulmasına, aynı zamanda kaç kamera ve kaç fotoğraf makinası kullandıklarının sorulmasına, olay yerine saat kaçta geldikleri ve olay mahalline kendilerinden önce başka emniyet birinin girip girmediği konularında araştırma yapılarak Mahkememize bilgi verilmesinin istenilmesine,

8-İzmir İl Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılarak olayın yaşandığı andan itibaren hangi emniyet birimlerinin hangi gerekçeyle kaç kamera ve kaç fotoğraf makinası ile görüntü aldıklarının sorulmasına, çekilen tüm kamera görüntüsünün ham haliyle ve çekilen fotoğrafların Mahkememize gönderilmesinin istenilmesine, sanığın yakalanmasından sonra olay mahalli olan HDP İzmir İl Binasına ilk giren ekiplerin kimler olduğu konusunda araştırma yapılarak mahkememize bilgi verilmesinin istenilmesine, hangi birimin daire içerisine girdiği, kaç personelin bulunduğu, bulunan personelin sicil numaralarının gönderilmesinin istenilmesine, olay mahalline ilk giren ekibin kamera görüntüsü alıp almadığı, varsa bu görüntülerin ham halinin Mahkememize gönderilmesinin istenilmesine, HDP İzmir İl Binası içerisinde Terörle Mücadele Şubesi Ekipleri dışında hangi emniyet birimlerinin girdiğinin sorulmasına, bu giren ekiplerin sicil numaralarının gönderilmesinin istenilmesine, bu ekiplerin kamera görüntüsü ya da fotoğraf çekme işlemi yapıp yapmadıklarının sorulmasına, kamera çekimi yapmışlarsa ham hallerinin ve fotoğrafların gönderilmesinin istenilmesine,

9-(7) ve (8) no.lu ara kararlar yerine getirildikten sonra gönderilecek kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması hususunda karar verilmesine,

10-Katılanlar vekilleri tarafından sunulan 29/12/2021 ve 01/11/2021 (iki ayrı dilekçe) dilekçelerdeki kovuşturmanın genişletilmesi istemlerinin sonraki celsede değerlendirilmesine,

11-Bu celse dinlenilen ve Türk Telekom A.Ş’de çalıştıkları anlaşılan 5 tanığın kimlik bilgileri belirtilerek adı geçen kişilerin psikoteknik belgesi alma zorunluluğu getirilip getirilmediği, psikoteknik belgesi alma zorunluluğu getirilen personelle ilgili olarak herhangi bir şirketle anlaşma yapılıp yapılmadığı hususlarında araştırma yapılarak Mahkememize bilgi verilmesi, psikoteknik belge alma zorunluluğuyla ilgili olarak bir şirket ile anlaşma yapılmışsa bu anlaşmaya ilişkin anlaşma metninin onaylı örneği ile birlikte psikoteknik belgesi alma zorunluluğuna tabi tutulan personel listesinin çıkartılarak Mahkememize gönderilmesi için Türk Telekom A.Ş’ye yazı yazılmasına,

12-Bu celseye ilişkin SEGBİS kayıtlarının bir bilirkişiye çözümünün yaptırılarak tutanak haline getirilip dosyaya konulmasına,

13-Bu celseye ilişkin SEGBİS kayıtlarının bilirkişiye çözümü yaptırıldıktan sonra duruşma sırasında suç içeren söz ve davranışta bulunanların tespiti durumunda bunlarla ilgili olarak gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına,

14-Tercüman bilirkişiye sarf etmiş olduğu emek ve mesaisine karşılık taktiren 300,00 TL ücret ödenmesine, buna ilişkin sarf kararının yazılarak dosyaya konulmasına,

15-Duruşma sırasında bilgi işlemden bir görevlinin duruşma boyunca hazır bulundurulması için İzmir Adliyesi Bilgi İşlem Müdürlüğüne yazı yazılmasına,

16-Katılan Süleyman Poyraz ve İbrahim Poyraz tutuklu/hükümlü olduklarından duruşma gün ve saatinde Mahkememizde hazır bulundurulmaları için ilgili ceza infaz kurumlarına yazı yazılmasına,

17-Katılan Kamuran Poyraz hükümlü/tutuklu olduğundan tahliye edilmediği taktirde bir dahaki celse SEGBİS ortamında hazır bulundurulması için ilgili ceza infaz kurumuna yazı yazılmasına,

18-29/09/2021 tarih, 2021/85018 soruşturma sayılı şüpheliler Nurgül Gencer ve Nuri Gencer hakkında kasten öldürme ve silahlı terör örgütüne üye olma, şüpheli Onur Gencer hakkında ise silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara katılanlar vekili Av. Türkan Aslan Ağaç tarafından yapılan 10/01/2022 tarihli itirazın akıbeti ile ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazı akıbetinin sorulmasına,

19-Duruşma günü Mahkememiz ve çevresinde güvenlik önlemi alınması için İzmir Adliyesi Polis Amirliğine yazı yazılmasına,

20-Sanığa yüklenen suçların niteliği, tasarlayarak öldürme eyleminin 5271 Sayılı CMK’nın 100/3. maddesinde sayılanlardan oluşu, kanıt durumunda sanık lehinde herhangi bir somut değişikliğin olmayışı, mevcut kanıt durumuna göre adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalması, tutuklama tedbirinin mevcut kanıt durumu ve yüklenen suç için kanunda ön görülen cezanın tür ve süresine göre ölçülü olması nedeniyle sanığın TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,

-Duruşma gün ve saatinde MAHKEMEMİZDE BİZZAT hazır bulundurulması için cezaevi müdürlüğüne yazı yazılmasına,

-Sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildiğinin yakınlarına bildirilmesine,

-Sanığa tutukluluk halinin devamı kararına mahkememize göndereceği bir dilekçe ya da tutanağa bağlanmak kaydıyla cezaevi müdürüne yapacağı bir beyanla İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz edilebileceği hususunun ihtarına, (ihtarat yapıldı),

Sanığın tutukluluk halinin 22/02/2022, 22/03/2022, 15/04/2022 günü gözden geçirilmesine,

-Bu nedenle duruşmanın 29/04/2022 günü saat 09.00’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi.

 

İHGD Dava İzlem Grubu

Haftanın Göç Haberleri 04-10 Mart 2022

Her hafta göç, mülteci, iltica gibi konularda öne çıkan haberleri sizler için derliyoruz.  04-10 Mart 2022 tarihleri arasında yayımlanan haberleri aşağıda bulabilirsiniz. Haber başlığına tıklayarak ilgili haberin içeriğine ulaşabilirsiniz.

 

 

 

The post Haftanın Göç Haberleri 04-10 Mart 2022 appeared first on Mülteci-Der.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde; Basın Açıklaması

Basın Açıklaması;

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde; tüm yurttaş, göçmen ve mülteci kadınlar, kız çocukları ve LGBTİ+’lar için eşit ve adil bir Türkiye ve dünya talebiyle mücadele ve dayanışmanın önemini hatırlatıyoruz.

Yurttaş, göçmen ve mülteci kadınların adalete ve sosyal hizmetlere erişimi için ulusal mevzuatın hak temelli ve kapsayıcı şekilde güçlendirilerek uygulanmasına; İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası sözleşmelere riayet edilmesine; cinsel sömürü ve toplumsal cinsiyet temelli şiddetin uluslararası hukuka göre geçerli iltica sebebi teşkil ettiğinin altını çizmeye; toplumsal cinsiyete duyarlı sığınma ve koruma prosedürlerinin geliştirilmesine; ırkçılık, ayrımcılık ve nefret söylemi ile kadınlara yönelik şiddete karşı eş zamanlı bir mücadeleye her zamankinden çok ihtiyaç var. Çünkü, 2021 yılında;

Türkiye’de en az 339 kadın erkekler tarafından öldürülmüş, en az 793 kadın erkek şiddetine maruz kalmış; Türkiye’ye sığınan mülteci kadınlar ise taciz ve cinsel saldırıya, emek sömürüsüne, genç yaşta evlilikler ve insan ticaretine maruz kalmaya devam etmişlerdir.

Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle kadınların hali hazırda kısıtlı olan hak ve özgürlükleri tamamen ellerinden alınmış; Taliban yönetimine karşı finansal yaptırımlar ve ülkeye yönelik insani yardımların sekteye uğraması en çok kadınları ve çocukları etkilemiştir.

Suriye’de ülke içinde ve dışında yerinden edilmiş kadın ve çocukların sayısı artmaya devam etmiştir.

İran’da kadınlar ve kadın hakları savunucuları ahlaki baskılara, keyfi gözaltı ve tutuklamalara, namus cinayetlerine ve işkenceye maruz bırakılmaya devam etmiştir.

Afrikalı kadınlar kuraklık ve açlıkla yüzleşmeye, sağlık hizmetleri başta olmak üzere her türlü hak ve hizmetten mahrum kalmaya, çatışma ve savaşların da neticesinde yerinden edilmeye/göçe devam etmiştir. 

Ukrayna’da yalnızca 10 gün içinde büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 1,5 milyondan fazla mülteci komşu ülkelere göçmek zorunda bırakılmış; Ukraynalı olmayan üçüncü ülke vatandaşları ise sınırlarda ayrımcılığa maruz kalmışlardır.

Türkiye’nin deniz ve kara sınırlarında hukuk dışı geri itmeler ve süreçte bazen ölümle sonuçlanan, çıplak arama, kişisel eşya ve giysilerin alınması dahil ciddi ihlal anlamına gelen ve travmalara yol açan uygulamalar, yıl boyunca yaşanmaya devam etmiştir. Türkiye’de ve dünyada mülteci ve göçmenlere yönelik nefret suçları yükselirken; mülteci-göçmen kadınlar, kız çocukları ve LGBTI+’lar, evde, sokakta, okulda, işyerinde, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete maruz kalmaya devam etmişler ve bu şiddete karşı çoğu, idari veya yasal bir yola başvuramamış; başvurmaya çekinmiş; başvuranlarla ilgili çözümler de sınırlı kalmıştır. Zorunlu göçe maruz kalan kişilerin, iltica sistemine ve diğer koruma mekanizmalarına erişimlerindeki engeller büyüyerek devam etmektedir. Sığınmacıların kaydının alınmaması, bir arada yaşamaya yönelik adımların yetersiz kalması, “coğrafi sınırlamanın” devam ettirilerek ülkede kalıcı çözüme yönelik adım atılmaması ve mültecilerin sürekli geçici statüye mahkum bırakılmaları; mevzuat yetersizliği ama daha önemlisi mevcut mevzuatın uygulanmasına ve yükümlülüklerin yerine getirilmesine yönelik eksiklikler, zorunlu göçe maruz kalan özellikle kadın, kız çocukları ve LGBTI+’ları, erken ve/veya zorla evliliklikler, çocuk işçiliği, okulu bırakmalar, intihar, seks işçiliği, tehlikeli göç yollarını denemek gibi negatif başetme yöntemlerine itmektedir. İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen protestolara katılımda ve “muz yeme videolarında” görüldüğü gibi, Türkiye’ye sığınan kişiler, barışçıl toplanma ve ifade özgürlüklerini kullanmak istediklerinde sınır dışı tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır.

Ekonomik krizle büyüyen yoksulluk ile ayrımcı söylem ve uygulamalarla artan şiddetin birbirine eşlik ettiği zamanlarda, göçmen ve mülteci kadın, çocuk ve LGBTI+’ları daha da katmanlı şekilde etkileyen bu adaletsizliklere daha çok dikkat çekmemiz gerekiyor. İlticaya erişimin bir hak olduğunu; bu hakkın engellenmesinin, göçmen ve mülteci kadın, çocuk ve LGBTI+’lar başta olmak üzere tüm mültecileri zulümlere açık hale getirdiğini hatırlatıyoruz. Bu yüzden, kadınların adalete erişimini güçlendirmek ve hep birlikte daha eşit bir yaşamı sağlamak için ırkçılık ve ayrımcılıktan uzak politika ve söylemlerin önemini vurguluyoruz.

Unutmamalıyız ki kadınlara yönelik şiddet ve istismar, ırkçılık ve ayrımcılıktan derinden beslenmektedir. Bu 8 Mart’ta da kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin sınırları ve farklılıkları aşarak devam etmesi temennisiyle…

Mülteci-Der 8 Mart 2022

The post 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde; Basın Açıklaması appeared first on Mülteci-Der.

Yaşasın 8 Mart ! Yaşasın Kadın Mücadelesi !

8 Mart 2022 Dünya Kadınlar Gününe,  salgının vahim sonuçlarıyla baş ederken artan şiddet, bitip tükenmeyen çatışma ve savaş, temel hakları bertaraf eden ekonomik kriz, yoğunlaşan insan hakları ihlalleri ve tüm bunların yanında; kadınların  tarihsel süreçte mücadele ile elde edilen hukuksal kazanımlarına saldırı ortamında giriyoruz.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddeti ve ayrımcılığı ortadan kaldırarak, kadın ile erkek arasında tam ve gerçek eşitliği sağlamayı hedefleyen;  şiddete maruz bırakılanların temel haklarını güvence altına alan ve uygulanabilirliği sağlayan, kadına yönelik şiddete karşı insan hakları temelli bir sözleşme olan “İstanbul Sözleşmesi”nden imzanın çekilmesi ile;  şiddet vakalarının  giderek artmakta olduğunu gözlemliyoruz.

Ayrıca son günlerde siyasi iktidar tarafından gündeme getirilen ;  Medeni Kanun’da değişiklik kapsamında, kadınların kazanılmış haklarını eksiltme ya da bu haklara zarar verme anlamına gelen nafakanın sınırlandırılması, yasal boşanma usulünün değiştirilmesi ve aile hukukunun yargı güvencesinden yoksun kılınacağı aile arabuluculuğu gibi değişiklik hazırlıklarına ve bu kapsamda düzenlenen yasa tasarısına karşı çıkıyoruz. Halen imzacısı olduğumuz birçok uluslararası sözleşmelerde de; bu haklar koruma altında olup, gündemde olan bu düzenlemelerin CEDAW Komitesi’nin 23 Temmuz 2015 tarihli “General Recommendation on Women’s Access to Justice” başlıklı Tavsiye Kararı ile yasaklandığını hatırlatıyoruz.

Son yıllarda, salgın ile iyice artan, kadın emeğinin cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle ev içinde ve dışında gittikçe değersizleştirilmesi, işsizliğin artması ile kadının çalışma hayatından uzaklaştırılması, yüksek enflasyon oranları ile temel ihtiyaç malzemeleri, gıda, barınma ve eğitim giderlerinin karşılanamayacak derecede yükselmesi ve en nihayetinde yaşam hakkına yönelik ciddi bir tehdit unsuru haline gelen mevcut ekonomik krizin,  kadına yönelik şiddeti arttırdığını ve kadın yoksulluğu ile mücadeleyi olumsuz etkilediğini gözlemliyoruz. Bu eşitsizliğin, süregiden ekonomik şiddetin ve en nihayetinde hak ihlallerinin ortadan kalkması için etkin çözümler üretilmesi çağrısında bulunuyoruz.

 

Biz İHGD olarak, kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kalktığı, hak ihlallerinin son bulduğu,  özgürlüklerin kısıtlanmadığı, eşitlik ve barış içinde bir gelecek için haklarımıza sahip çıkıyoruz ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını istiyoruz.

Kadınların asırlardır mücadele ile elde ettiği kazanımları ihlal edecek ve ortadan kaldıracak, uluslararası sözleşmelere ve temel hukuk ilkelerine aykırı yasal düzenleme ve değişikliklerin karşısında olduğumuzu bildiriyoruz.

Yaşasın 8 Mart ! Yaşasın Kadın Mücadelesi !

İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ

Haftanın Göç Haberleri 23 Şubat – 03 Mart 2022

Her hafta göç, mülteci, iltica gibi konularda öne çıkan haberleri sizler için derliyoruz.  23 Şubat – 03 Mart 2022 tarihleri arasında yayımlanan haberleri aşağıda bulabilirsiniz. Haber başlığına tıklayarak ilgili haberin içeriğine ulaşabilirsiniz.

 

 

The post Haftanın Göç Haberleri 23 Şubat – 03 Mart 2022 appeared first on Mülteci-Der.

Yükseköğrenim Yardım Programı

The post Yükseköğrenim Yardım Programı appeared first on Mülteci-Der.

AYM Karar Bülteni – Ocak ve Şubat 2022 Dönemi

Anayasa Mahkemesi’nin Ocak ve Şubat ayları içerisinde yayımlanan önemli kararlarının yer aldığı bülten, dernek üye ve gönüllülerimiz tarafından hazırlandı.

Uygulayıcılar için yararlı olmasını diliyoruz.

Bültene Erişmek için Tıklayınız.

 

MÜLTECİ HAKLARI GÜNDEMİ