Dünya üzerindeki mülteci hareketliliğinin büyük çoğunluğunu oluşturan kadınlar ve kız çocukları, ülkelerinde yaşadıkları zulümden kaçarak yeni bir ülkede yaşam arayışına giriyor. Özel korunma ihtiyaçları bulunan kadınlar, toplumsal cinsiyete dayalı zulüm biçimlerinden en ağır olanına maruz kalarak, çoğu kez yaşam hakları ellerinden alınıyor. Travmatik durum yaşıyorlar, ancak sınır dışı edilme korkusuyla şikayette dahi bulunamıyorlar.
Dünyanın her yerinde cinsiyetçi bakış ve anlayış yüzünden değişik ezilme biçimlerine ve zulme maruz kalan kadınlar, mülteci kadınlar olunca; zorla fuhşa itilme, tehdit ve vaatlerle cinsel ilişkiye zorlanma, her an cinsel, fiziksel şiddete maruz kalma, kaldığı çevrenin saldırgan ve ön yargılı tutumundan dolayı korku ve endişe içinde yaşamak anlamı taşır. Mülteci kadınlar, ülkelerinden kaçışlarından, sığınma talebinde bulundukları ülkeye geliş, mülteci olarak kabul edilme veya ret edilme kararını alana kadar geçen süreç ve karardan sonraki süreç olmak üzere her aşamada farklı tehlikeler ve farklı şiddet biçimleri ile karşı karşıya kalıyor. Ülkesinde, yaşanan çatışmadan, iktidardan, kaçırılma ve tecavüzden kaçmak için, “yeniden başlamak” için girdiği yolda çoğu kez tecavüz ve işkence yaygın bir “deneyim” olur mülteci kadınlar için. Evlerinden, ülkelerinden ve çoğu zaman da ailelerinin korumasından yoksun kalan savunmasız kadınlar, sürgüne yapılan uzun bir yolculuğun sonunda güvenli bir yere varma umudu taşırken, vardıkları yerde karşılaştıkları durumlar eskiyi aratmıyor. Bu “umut yolculuğunun” geçtiği duraklardan biri olan ve Ortadoğu’dan Türkiye’ye girişlerin yüzde 20’sinin yapıldığı Van’da Afganistan ve İran’dan gelen 470’i 18 yaşından küçük bin 345 kadın mülteci, hayata tutunmaya çalışıyor. Çoğu kez taciz, tecavüz, şiddet gibi durumlarla karşı karşıya kalmalarına rağmen sınır dışı edilme korkusuyla şikayette bulunmayı aklından dahi geçirmeyen kadınlar hikayeleriyle yürek burkuyor.
Yerinden edinmişliğin hikayesi
Bir “yerinden edinmişlik hikayesi” olan Van’daki kadın yaşamları, Afganistan veya İran’da oradaki rejimle ters düşen bir davranış veya yaşam tarzı sonucu başlıyor. Can güvenliği olmadığı için ülkesini terk etmek zorunda kalan kadınların başka ülkeye geçme talebi bir kaçakçıya verilen bir kaç kuruşla devam ediyor. Çoğu kez yolda kaçakçının ve karşılaştığı kişilerin tecavüzüne maruz kalan kadınlar, binlerce kilometrelik yolun büyük kısmını yaya olmak üzere, araba ve at sırtında geceli gündüzlü kat ediyor. Mülteci kadını bekleyen tehlike yalnızca bu da değil. İnsan ticaretine dönüşebilen bir durumla karşılaşabilme, fuhuşa zorlanabilme, organ ticareti yapanların eline düşebilme tehlikeleri de kendisini bekleyenler arasında. Kadın yalnız veya ailesiyle başladığı yolculuğu bilmediği insanlarla neyi yaşayacağı korkusu ve tüm tehlikelere açık oluşunun getirdiği travmatik bir süreç içinde yolculuğuna devam ediyor.
Sığındıkları ülkede yaşadıkları geçmişi aratmıyor
Geldikleri yerde sığınma prosedürüne ulaşan ve iltica başvurusu yapan kadınlar bekleme sürecine girerken yeni yaşamda, yeni tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Zaman zaman başvurduğu birimde polisin veya askerin tacizine, tecavüzüne maruz kalan mülteci kadın, ülkesinde kaçtığı üniformalılardan, ses tonlarından bile korkuyor. Bu da sonraki aşamalarda şikayetçi olma durumunu ortadan kaldırıyor. Geldikleri ilde sosyal, sağlık ve kültürel haklara erişimde sıkıntı yaşayan kadın mülteciler, özellikle yalnız yaşayan ve kendi tabirleriyle “Sahipsiz, kimsesiz” olarak barınak, gıda, sağlık hizmeti ve eğitim olanaklarına ulaşmada oldukça zorlanıyor. Yine barınma sorunu yaşayan kadınlar sokakta kalmakla karşı karşıya kalabiliyor. Bir barınak bulsalar bile resmi olarak çalışmadıkları için yoksulluk ve yoksunluk üzerinden başka bir tehlikeyle karşı karşıya kalıyor.
‘Bakkal’da, markette, iş bulmak için gittikleri mağazada taciz ediliyorlar’
Bakkala, markete veya iş bulmak için gittiği mağazada taciz edilen yine kendi ifadeleriyle “arkadaşlıklar teklif” edilerek, açıktan taciz karakterinde olan çay içmek için kafeye, yemek için restoranda gitmeye davet edilen, yoksulluk ve içinde bulunduğu çaresizlik yüzünden rahatlıkla hem bedensel, hem ruhsal hem de emek sömürüsüne açık hale getirilen mülteci kadınlar, sınır dışı edilme ve aç kalma korkusuyla ucuza çalıştırılıyor, işverenin ve iş arkadaşının tacizine ve biraz daha ilerisi olan tecavüzüne katlanmak zorunda kalıyor.
‘Kimliklerinin açıklanmasını istemiyorlar, görüntü ve fotoğraf vermekten kaçınıyorlar’
Tecavüze uğramışsa içinde olduğu büyük korku yüzenden, ülkesine geri gönderilme korkusuyla şikayetçi olmak çoğu kez kadın mültecilerin aklına getirmekten kaçındığı şey oluyor. “Beni taciz eden kişi, beni tehdit eden kişi, bana tecavüz eden kişi beni öldürebilir beni kaçırabilir alıkoyabilir” korkusuyla vazgeçiyor. Bu tehditleri yetkili bir yere bildirdiğinde geçici önlemler alınıyor fakat bu da çare olmuyor ve bu tehlikeler, tehditler dışarı çıktığında peşini bırakmıyor. Devletin koruyuculuk ve güçlendirme mekanizmasının eksikliğinden dolayı, mültecinin yaşadıkları sorunlar, çoğu kez vicdan meselesi olarak görülüyor. Başlarından geçenleri anlatınca bile korkan mülteci kadınlar görüntü ve fotoğraf alınma talebini red ediyor. Kimliklerinin açıklanması durumunda başlarına nelerin geleceğini bilemediklerini belirten kadınlar, çoğunlukla başlarına gelenlerin basına yansımasının da dosyaları üzerinde olumsuz etkide bulunacağı düşüncesini taşıyor.
‘Dram niteliğindeki yaşamlar’
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Van Mülteci Ofisi ile bazı kadın kurumlarına başvuran kadınların hikayeleri ise tam bir dram niteliğinde. Sürekli bilmediği kişilerin evine gelerek kendisine şiddet uyguladığını, devamlı takip edildiğini belirten 28 yaşındaki Afgan kadın, dosyasının kabul edilmemesi korkusuyla şikayetçi olmaktan vazgeçmiş. Birleşmiş Milletler Ofisi için haftada bir gün imza atmak için gittiği emniyetten takip edilerek evinin tespit edildiğini belirten Afgan kadın, “Eşim 2 ay gibi bir süre ortadan kayboldu. Ben yalnız imza vermeye gidiyordum. Bir ara beni tanımadığım kişiler takip etmeye başladı. Ve yolda sürekli taciz ve tehditlerle eşimin beni bırakıp üçüncü bir ülkeye gittiğini söylüyorlardı. Sonra evimi öğrendiler ve eve gelip beni dövüyor, zorla benimle birlikte oluyorlardı. Ben bunu savcılığa ve polise anlatamazdım. Çünkü 2 çocuğumla sınır dışı edilirsem nereye gideceğimi bilmiyordum. Sonra bir gün eşim ortaya çıktı. Onu bir grubun kaçırıp bilmediği bir yere götürdüğünü ve ona günlerce tecavüz edip fotoğraflarını çektiğini ve bununla beni terk etmesi yönünde şantaj ettiklerini söyledi. Biz bu durumda ne yapacağımızı bilemiyoruz” diyor.
‘Yoksulluk şiddete katlanması için yetiyor’
2 küçük çocuğu olan ve bir erkekle ilişki yaşayan 32 yaşındaki bir başka Afgan kadını ise her gün birlikte yaşadığı adamdan şiddet görmesine rağmen çocuklarıyla birlikte dışarıda kalma korkusuyla şikayetçi olmuyor. Çoğu kez yüzü gözü morluklar içinde kalan kadın, “Ben şikayetçi olursam sınır dışı edilirim. Nereye giderim ve nasıl yaşarım. Ben bu adamı tanıyorum beni dövüyor ama çocuklarımla bana bakıyor” diyerek, yoksulluk üzerinden şekillenmiş mecburi bir ilişkinin nasıl olduğunu gözler önüne seriyor.
‘Biri polis 3 kişi bana tecavüz etti’
Bundan 2 ay önce aralarında bir polisin de bulunduğu 3 kişinin tecavüzüne uğradığını ileri süren 16 yaşındaki bir başka Afgan kız çocuğu, “Biri polis 3 kişi beni bir kafenin alt katına götürerek ‘bizimle birlikte olmazsan seni ve aileni sınır dışı ederiz’ diyerek tehdit ettiler ve sonra bu 3 kişi tarafından tecavüze uğradım. Anneme anlattım fakat babam ve erkek kardeşlerim öğrenirse beni öldürebilir korkusuyla uzun süre şikayetçi olmadım” dedi.
16 yaşındaki genç kadın, hasta babası, yaşlı annesi ile 3 kardeşine bakmak zorunda olduğu için iş aramaya gittiği her yerde, “Tamam işi hallederiz de gel seninle bir kahve içelim bir yemek yiyelim” denilerek uygunsuz tekliflerle karşılaştığını anlatıyor.
‘Yaşadıklarını bize anlatıyorlar ancak savcıya başvurmaya korkuyorlar’
TİHV Van Mülteci Ofisi Temsilcisi Soner Çalışkan ise, kadınların sürekli takip edilerek, taciz edildiğini belirterek, “Sürekli sokakta takip edilen kadınlar ve taciz edilen kadınlar bize başvuruyor. Sanki bir grup var ve savunmasız korunmasız kadınlar üzerinde baskı kurup onları bir ticaret aracı haline getirmeye çalışıyor” şeklinde konuştu. Kendilerine başvuran tüm vakaları savcılığa yönlendirdiklerini söyleyen Çalışkan, fakat çeşitli korkular yüzünden kimsenin şikayetçi olmadığını söyleyerek, “Şiddet gördüğüne dair bize başvuruyor fakat dosyası zarar görür korkusuyla savcıya gitmiyor. Biz beyanı savcılara iletiyoruz ama mağdurun kendisi şikayetçi olmadığı sürece yasal gereği yapılmıyor” dedi.
‘Kolluk kuvvetleri de mülteci kadınları aşağılıyor’
Şahit olduğu olaylardan birini de aktaran Çalışkan, kolluk kuvvetlerinin mültecilere karşı aşağılayıcı bir tutum içinde olduğunu dile getirerek, “Bir kadının evine girmişler tecavüz etmeye çalışmışlar. Polise gittiğimizde polisin tavrı çok aşağılayıcıydı. Bana ‘bunlar Türkiye’ye niçin geliyor, fuhuş yapmaya geliyorlar. Zaten o işi yapıyor’ diyerek ağır ithamlarda bulundu” diyerek, kolluk kuvvetlerinin görevinin yargılamak değil korumak olduğunu hatırlatıyor.
Kaynak: Yüksekova Haber