İHOP – CEZASIZLIK MÜCADELE GÜÇBİRLİĞİ AĞI ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ ORTAK AÇIKLAMASI

20 KASIM 2020

ÇOCUK ÖLÜMLERİNİN FAİLLERİ CEZALANDIRILMADAN BU ÜLKEYE ADALET GELMEYECEK

 

Bugün 20 Kasım. Çocuk Hakları Günü’nde, her bir çocuğun barış içinde, güvenli, eşit, adil ve özgür bir şekilde yaşaması gerektiğini hatırla(t)malıyız.

 

Türkiye 14 Ekim 1990 tarihinde imzalamış olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi (BM ÇHS)’ni 1995 yılında yürürlüğe koyarak “Her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu ve çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterme” yükümlülüğünü kabul etti. Ne yazık ki sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten bugüne, çocukların yaşam hakkı dahil, birçok hak ihlaline maruz bırakılmalarına neden olan uygulamalara devam edildi.   

 

Hukuk devletinin önemli ilkelerinden biri, hiçbir hak ihlalinin cezasız bırakılmayarak adalet önünde hesap verilebilirliğin sağlanmasıdır. Ancak Türkiye’de çocukların özellikle de kamu görevlilerinin fillileri ya da ihmalleri sonucunda ortaya çıkan yaşam hakkı ihlalleri ne yazık ki cezasız kalabilmektedir.

 

Oysa mağdurların çocuk, faillerin ise kamu görevlisi olduğu vakıalarda; devletin, suçun faillerini adil yargılayarak, suç ve suçluların cezasız kalmamasını sağlaması, hem mağdurların adalete erişme hakkının sağlanması, hem de toplumda zedelenmiş olan adalet duygusunun onarılması için elzemdir. 

 

BM ÇHS’ne taraf olan devletler sözleşmenin 6. maddesine göre her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul etmişler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterme yükümlülüğünü üstlenmişlerdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ne göre de yaşam hakkı herkes içindir. 

 

AİHS’e ve BM ÇHS’neye taraf olan Türkiye bakımdan, egemenlik alanında bulunan herkesin yaşamı devletin sorumluluğundadır.  Devletin, bireylerin yaşam hakkına dair en temel yükümlülüğü öldürmemektir. Kamu görevlileri bireyi bilerek ve isteyerek ya da ihmal gerçekleştirerek öldürmemek zorundadır. Bu yükümlülük kişinin yaşam hakkının esasına dairdir. Niteliği itibarıyla negatif yükümlülüktür. Yaşam hakkı ihlalini gerçekleşmişse de devletin yükümlülüğü etkili soruşturma yürütmektir. Bu yükümlülük devletin usul yükümlülüklerindendir. Niteliği itibariı ile yla de pozitif niteliktedir.

Usul yükümlülüğü, ölüme sebep olandan bağımsız bir yükümlülüktür. Ölüme neden olan kamu görevlileri ya da üçüncü kişiler olsa da geçerlidir. Bu yükümlülük kişinin intihar etmesi durumunda dahi ortadan kalkmamaktadır. Yani doğal olmayan çocuk ölümlerinin tamamı için geçerlidir.

 

Ne yazık ki; Türkiye’de çocukların maruz kaldığı yaşam hakkı ihlalleriyle ile  ilgili soruşturma yükümlülüğü etkili şekilde yerine getirilmemektedir. Özellikle kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen ihlallerde, ihlali gerçekleştiren kişilerin soruşturulması, idari makamlarca verilecek izne bağlı olması, yaşam hakkı ihlallerinin cezasız kalmasına yol açmaktadır.

 

Bu durumu sadece kolluk güçleri tarafından ya da kasıtlı gerçekleşen fiillerde değil kamu görevlilerinin ihmali sebebiyle ortaya çıkan ihlallerde de sıklıkla görebiliyoruz. Verilemeyen ya da geç verilen soruşturma izinleri; bizzat fiili ya da ihmali gerçekleştiren kişiler hakkında olabildiği gibi, sorumluluk zincirinde yer alan diğer kamu görevlilerinin yargılanması önünde de engel oluşturmaktadır. Cezasız bırakılan, etkin soruşturulmayan her yaşam hakkı ihlali ne yazık ki yeni ihlallerin yaşanmasına yol açmaktadır.

 

Bunun örneklerini Sakarya’da açık bırakılan elektrik kablosundan dolayı yaşamını kaybeden 13 yaşındaki Yunus Eser’den de, Diyarbakır Lice’de öldürülen 12 yaşındaki Ceylan Önkol’dan da biliyoruz. 

 

Kamu görevlilerine verilmeyen izin nedeniyle yargılamanın durduğu son dava, 12 yaşında Helin Şen’in öldürülmesiyle ilgili.  Helin; 2015 yılında sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, çatışmanın olmadığı bir günde, annesi ile birlikte ekmek almaya giderken bir polis aracından açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. Dava dosyasına giren tutanak ve telsiz konuşma kayıtlarında olay günü çatışma yaşandığına dair hiçbir tespit bulunmamakta.  Hakkında dava açılan sanık polis, 12 yaşında bir çocuğu kasten öldürmekle suçlanmış olmasına rağmen, tutuksuz yargılanmış ve duruşmalardan vareste tutulmuştur. 

 

Cezasızlıkla Mücadelede Güçbirliği olarak, takipçisi olduğumuz davanın, 24 Eylül 2020 tarihli duruşmasında, mahkeme;, halen görevine devam eden sanık polis hakkındaki yargılamanın devam edebilmesi için, idari izin alınması gerektiği yönünde karar vererek yargılamayı durdurdu. Bu durumun Türkiye’nin çocuk hak ihlalleri örneklerine bir yenisini daha eklemesinden kaygı duruyoruz. 

 

Ceylan Önkol, Mazlum Akay, Berkin Elvan, Yunus Eser, Roboski’de öldürülen 19 çocuk, Mahsun Mızrak, Enes Ata, Çorlu tren kazasında yaşamını kaybeden 7 çocuk, Aladağ’da  kaldıkları yurtta çıkan yangından dolayı yaşamını kaybeden 11 çocuk ve ne yazık ki daha pek çok çocuk devlet görevlilerinin kullanmış olduğu silah, patlayıcı madde veya askeri araç ve mayınlar yüzünden ya da ihmali davranışlar sebebiyle hayatlarını kaybetmiş ve bu ölümlerin sorumluları  ülkede yerleşik cezasızlık politikası sayesinde sorumlular tespit edilmemiş, sanıklar ya beraat ettirilmiş ya da göstermelik cezalar verilerek mesleklerine devam etmeleri sağlanmıştır. Böylece hak ihlallerinin yeniden yeniden yaşanmasına yol açan cezasızlık politikasının kalıcılaşmasına neden olunmuştur. 

 

Türkiye’de çocukların yaşam hakkı ihlallerine yönelik cezasızlığın sembolü haline gelen bir başka çocuk da ne yazık ki 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’dır. Uğur 21 Kasım 2004 günü, yani 14 yıl önce Mardin Kızıltepe’de, babası ile birlikte, güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Öldürülmelerine ilişkin yerel mahkemede görülen davada, tüm sanıklar beraat ettirildi. AİHM tarafından yapılan yargılamanın sonucunda ise çocuk ve babanın yaşam hakkının devlet görevlilerince ihlal edildiği tespiti yapılarak Türkiye tazminat ödemeye mahkûm edildi. Ancak Uğur Kaymaz ve babasının öldürülmelerine ilişkin verilen bu hak ihlali kararına rağmen yeniden yargılama söz konusu olmadı ve sorumlular hala yargı önünde hesap vermiş değiller. 

 

İnsan haklarının ihlali ile cezasızlık olgusu arasında sıkı bir ilişki olup, hakların uygulanması ancak bu hakkı ihlal edenlerin hukuk çerçevesinde etkili bir şekilde soruşturularak adil bir yargılama sonucu cezalandırılması ile mümkündür. Ceza adalet sisteminde yargıçların vereceği kararlar özgürlüklerimizin veya yaşam hakkımızın garantisidir. Failin kim olduğuna göre değişen adalet anlayışı ise, toplumun adalet ve hukuka olan güveninini azaltmaktadır. 

 

Cezasızlıkla Mücadelede Güç Birliği Ağı olarak, 20 Kasım Çocuk Hakları gününden  çocukların insan haklarına dayalı, barış içerisinde yaşamasının, ancak toplumsal adaletin tesis edildiği bir iklimde mümkün olduğunu biliyoruz. Bu iklimi yaratmanın en önemli yolunun da cezasızlıkla mücadeleden geçtiğini, yargıda reformun yeniden gündeme getirildiği bu günlerde yeniden hatırlatmak istiyoruz.