Ege Denizi’ndeki mülteci ölümleri ile ilgili İzmir’deki mülteci ve insan hakları ile örgütleri ile ortak yaptığımız açıklama:
Suriye iç savaşının başlamasının üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen, geçen sürede dünyanın bir çok başka ülkesinde de çatışmalar, açlık, yoksulluk her geçen gün şiddetini arttırırken dünyanın en varsıl ülkeleri tarafından mültecilere sunulan tek çözüm insanların göçmen kaçakçıları vasıtası ile sınırları geçmeleri.
Dünya genelinde her 113 kişiden biri yurtlarını terk ederek güvenli bir bölgeye geçiş yapabilmek için yollara düşmüş durumda. Türkiye ise çatışma ve siyasi belirsizlik ortamlarının sürdüğü, Suriye, Afganistan, Kongo, Filistin, Irak ve İran gibi ülkelerden gelen mültecilerin Avrupa’ya geçiş noktasında bulunuyor. Mülteciler, ölümü göze alarak, insan onuruna yakışır hayatlar yaşayabileceklerine ve güvende olacaklarına inandıkları Avrupa ülkelerine geçiş yapmayı sürdürüyor. Ancak Avrupa’nın artan sınır politikalarından dolayı yüzbinlerce mülteci Türkiye’ye sıkışmış durumda.
Geçişlerin artmasının arkasındaki bir neden de Türkiye’nin değişen mülteci politikası. Belirsizlik ortamının devam ettiği ve ağır ekonomik krizlerin yaşandığı ülkelerine geri gönderilme korkusuyla, Türkiye’de yıllardır yaşayan mülteciler de hayatlarını riske atarak Avrupa’ya geçmeye çalışıyor.
Akdeniz’de ölümlerin durdurulması için harekete geçmeyen hükümetler, zor durumda olan mültecileri, insan tacirlerine mahkum edecek ve deniz ortasında yakalayıp kaçtıkları ülkelere teslim edecek ölümcül kararlar aldılar. Ölümleri değil mültecileri engellemek için bir savaş başlatıldı.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasından imzalanan Geri Kabul Anlaşması ve yüksek güvenlik önlemleri ise Ege Denizi’ndeki geçişleri tamamen engelleyemediği gibi ölümleri de durduramadı. 2016’de düşen geçişler 2019’da yeniden arttı. Geçişlerin artmasının arkasındaki neden Türkiye’nin değişen mülteci politikası. Belirsizlik ortamının devam ettiği ve ağır ekonomik krizlerin yaşandığı ülkelerine geri gönderilme korkusuyla, Türkiye’de yıllardır yaşayan mülteciler de hayatlarını riske atarak Avrupa’ya geçmeye çalışıyor.
2019’da Ege Denizi’nden 60 binin üzerinde mülteci geçiş yaptı ve bir o kadar da mülteci geçiş yaparken engellendi. Uluslararası Göç Örgütü’nün rakamlarına göre, Ege Denizi’nde geçtiğimiz yıl 71 insan öldü. Son 20 yılı aşkındır Avrupa topraklarına giriş yaparken hayatını kaybeden mülteci sayısı 34 bini geçmiş durumda.
Son olarak İzmir Çeşme açıklarında batan mülteci teknesinde 8’i çocuk 11 mülteci yaşamını yitirdi. Mültecilerden geriye kalan can yelekleri, kimlik kartları, pasaport, fotoğraf ve çeşitli eşyalar ile çocuk ayakkabıları ve kıyafetler sahile vurdu. 2020’nin ilk 10 gününde Muğla ve İzmir açıklarında batan 3 ayrı mülteci teknesinde 24 mülteci yaşamını yitirirken 6 mültecinin akibeti henüz belirlenemedi. Endişemiz ölümlerin devam etmesidir.
Avrupalı devletler, 2000 yılından beri Avrupa’ya geçmeye çalışan 34 binin üzerinde mültecinin ölümünü nasıl açıklayabilecekler? Yaptıkları, başka bölgelerden canlarını kurtarmak için yola çıkanlara karşı sürdürülen bir savaş değil mi? Ölümü atlatarak Avrupa’ya geçmeye çalışan mülteciler ise Yunanistan’a ait adalarda sefalet içinde yaşamaya ve bekletilmeye mahkum ediliyor. Fakat unutulmamalıdır ki Türkiye karasularından çıkıldığı takdirde AB sınırları başlamaktadır. Bunca ölüm, insanlık dışı yaşam koşullarının hepsi bizzat Avrupa Birliği sınırları içinde yaşanmaktadır.
Akdeniz’de daha çok mülteci ölümü yaşanmadan, Avrupa Birliği mültecilere sınırlarını açmalıdır. Artan sınır güvenliği politikalarından vazgeçilmeli ve yapılan anlaşmalar iptal edilmelidir.
Avrupa Birliği’nin anlaşmalarla sözde bitirmek istediği göçmen kaçakçılığı ve ölümleri ancak Avrupa ülkelerine iltica hakkının tanınması ile sağlanır.
Mülteci krizinde, bölge ülkeleri kadar Avrupa ve diğer ülkeler de sorumluluk almalı; sorumluluğunu devretmeye yönelik yaklaşımlardan vazgeçmelidir.
Türkiye de bir an önce hukuka aykırı geri gönderme işlemlerini sonlandırmalıdır. Hukuki belirsizlik ortamına son verilmeli ve Türkiye’de kalmak isteyen mültecilere de koşulsuz statü verilmelidir.
Avrupalı devletlerin sınır politikaları karşısında biz evrensel insan hakları savunucularına da görev düşüyor. Devletlerin kirli pazarlıklarının konusu olmak zorunda bırakılan, dünyanın dört bir yanında ırkçıların yoğun saldırılarına maruz kalan, savaşlarda katliamlara tanık olan mültecilere dayanışma göstermeliyiz. Onların taleplerini duyulmasına destek olmalıyız.
Antikapitalistler İzmir
Halkların Köprüsü Derneği
İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi
İzmir Müzisyenler Derneği
İzmir’de Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği
Konak Kent Konseyi
Konak Kent Konseyi Mülteci Meclisi
Medya ve Mülteci Hakları Derneği
Mültecilerle Dayanışma Derneği